24 Ağustos 2009 Pazartesi

Galatasaray: 4 - Kayserispor: 1

Galatasaray çok fazla tempo yapmadı.Ama buna rağmen bir takım yine 4'ü buluyorsa diyecek çok fazla bir şey yok.
Elano...
Nasıl bir vuruş o.Mermi gibi gitti top.Ama bir farkı vardı.Bu mermi müthiş falso aldı :)

Keita duruyor , Elano vuruyor.Elano duruyor , Keita vuruyor.Ama bir gerçek varki Arda hiç durmuyor.Hep koşuyor,yönetiyor.Bravo Kaptan...

Galatasaray:

Leo Franco, Sabri, Gökhan Zan, Servet, Hakan Balta (Dk.49 Uğur Uçar), Mustafa Sarp, Ayhan (Dk.78 Mehmet Topal), Arda, Aydın, Keita (Dk.46 Elano), Baros


Kayserispor:

Souleymanou, Mehmet Eren, Ali Turan, Aydın, Toledo (Dk.32 Savaş), Saidou, Gökhan Emreciksin (Dk.46 Olembe), Troisi (Dk.74 Semih), Bilal Aziz, Cangele, Makukula


Goller:

Dk.14 ve 87 Baros, Dk.34 Makukula(kk), Dk.62 Elano(Galatasaray), Dk.31 Makukula (Kayserispor)

21 Ağustos 2009 Cuma

Kıvırmayalım...

Ortaya bir iddaa atılıyor.Ondan sonra kıvır kıvırabilirsen.Sayın Çiftçi bir haber yapıyor.Ne kadar araştırmış nasıl araştırmış onu bilmem.Ben işin farklı boyutundayım.
Öyle siteden siteye cevap vermek hiç huyum değildir.Belli bir iddaa ortaya atıyorsanız açıklamanız da tatmin edici nitelikte olacak.

Elano bedavaydı diyorsunuz sonra kıvırıyorsunuz.Eksik bir habercilik var burada .Bunu kabul etmek lazım.Ne demek “sıfır maliyet”.? O zaman doğru tercüme yapacağız.Bir kere değil bir çok kez düşüneceğiz. Çünkü gazeteniz binlerce kişiye ulaşıyor.Tiraj uğruna kulaktan dolma haberlerle insanları yanıltmamak lazım.

İtalya’da bir gazete var.La gazetta dello sport…
İspanya’da Marca.Mehmet Çiftçi İspanya’da yaşadığı için daha iyi bilir.Ayrıca Marca’nın muhabiri olduğunu söylüyor.Ne kadar doğru bilemem.Bu gazeteler günde on haber yapsa dokuzu doğru çıkar.Sağlam araştırma,iyi istihbaratlardır.Tirajlar neden yüksek onu daha iyi anlarsınız?

Öğrendim ki gazetecilik alt yapınız pek yok Mehmet Abi.Belki de yanılıyorum.
Ama mesleğe saygı çok önemlidir.Binlerce insanı yanıltmak çok hoş bir durum değil.Tirajı yalan,asparagas haberlerle değil de neden doğru,dürüst haberlerle yakalamaya çalışmıyoruz.Ben de bunu anlamıyorum.

Her yıl La Liga’dan bir çok adam sayıyorsun bizim ligimize.Hiç biri de nedense gelmiyor? Hep bir pürüz çıkıyor.Guiza’ya karşılık Robinho takasın çok inandırıcıydı mesela.Hele bir de fotoshoplu Delgado resmi var ki tam fıkralık.Delgado dövmeleri sildirmiş herhalde. Gerçekten ordaydım diyorsun.Peki düşüdün mü hiç bu insanlar sana niye inanmıyorlar diye?

Ben dürüstlükten yanayım tirajdan değil.Varsın az haber olsun ama adam gibi olsun değil mi?

Galatasaray 5-0 Levadia Tallinn

Beklediğim bir on birdi.Şu bir gerçek.Galatasaray tam bir takım oyunu oynuyor.Bu her futbolcuya pozitif etki yapıyor.Yine hızlı bir başlangıç ve Keita şov vardı ilk yarı.Sonrası zaten koptu gitti.Göze hoş gelen hiç bitmesin istenen bir futbol bu.Galatasaray taraftarının istediği bu.




Baros'a formsuz diyenler var.Katılmıyorum.Ben beğeniyorum Baros'u.Alıyor , basıyor ,istiyor.Hiç olmazsa yanına 3 rakip defansı çekiyor.Etkili...

Bu adam geçen sene sadece ligde 20 gol attı. Unutmayalım...

Elano mu? Daha hazır değil ama Dunga yine Brezilya Milli Takımı'na çağırmış.Yavaş yavaş toplanacak.Maç eksiği var.Bir de hazır Elano bu takıma monte edilecek.Gerisini siz düşünün...

Galatasaray:

Leo Franco, Sabri, Gökhan, Servet, Hakan Balta, Mustafa(Dk. 74 Mehmet Topal), Ayhan, Arda, Aydın(Dk. 62 Kewell), Keita, Baros(Dk. 69 Elano)

Levadia Tallinn:

Kaalma, Teniste (Dk. 74 Puri), Morozov, Kalimullin, Sisov, Nahk, Leitan, İvanov, Gussev, Sander Puri (Dk. 17 Saarelma), Zelinski

Goller: Dk. 20, Dk. 44 Keita, Dk. 56. Baros (penaltı), Dk. 78 Harry Kewell, Dk. 88 Leitan (kk) (Galatasaray)

TRT atakta...

Bu arada TRT Türkiye Kupası yayın haklarını almış.Hem de 2 yıllığına...

Darısı lig maçlarına diyorum.

Şifresiz maç izlemek ne de olsa daha bir zevkli...
Hayırlısı olsun!

17 Ağustos 2009 Pazartesi

YOK ARTIK BOLT...

86 doğumlu Jamaikalı…
Kimileri O’na insan demiyor.Belki de gördükleri karşında insana benzeyen bir şey olmasından kuşkulanıyorlar. Belki de bu adamın metabolizması,vücut yapısı vb. gibi durumları biyoloji derslerine örnek verilebilecek nitelikte bir isim.

2008’de Pekin Olimpiyatları’nda 100 metreyi 9.69 la koştuğunda “bunun altına inemez” denmişti.Ama O indi.

Usain Bolt Berlin Atletizm Şampiyona’sında 100 metreyi 9.58 ile koşarak bir rekora daha damgasını vurdu.Saatteki hız limitinin 70 km’ye yakın olduğu söyleniyor.9.69 koşarken ki rahat görüntüsü 9.58’in sinyallerini veriyordu aslında.9.58 koşarken biraz daha tempo yaptı ve bu sefer son metrelerde yarışı bırakmadı.

Daha 15 yaşındayken 200 metrede gençlerde Dünya Şampiyonu oluşu daha o zamanlardan bir efsanenin doğuşunu belgeliyordu.
Sonrasında gelen Gençler Dünya Rekoru…

200 metreyi 20 saniyenin altında koşan ilk ve tek gençti.Önündeki 2 senede sakatlıklarla boğuşan Bolt 2006 ‘da Lozan’da 200 metre derecesini 19.88 yaptı.2007 ülke şampiyonasında ise bu dereceyi 19.75’e çekti.
New York City'deki Reebok Grand Prix'nde 31 Mayıs 2008 tarihinde; Bolt ve dünya şampiyonu Tyson Gay'ın bir araya geldiği 100 metre yarışında vatandaşı Asafa Powell’a ait dünya rekorunu saniyenin yüzde ikisi bir zamanla kırdı.

Arkadan saniyede 1,7 metre kuvvetle esen normal rüzgar altında 9,72 saniyede koştu.


2008 Pekin’de gelen tarihi rekor…


Bitiş çizgisine 30 metre kala kollarını açması ne kadar rahat olduğunun bir göstergesiydi.Ulaşılması zor bir rekordu ve herkesi kendine hayran bırakmıştı.Ancak 2009 Berlin’de derecesi 0.11 daha geliştirdi.Tarihte 100 metrede bir rekor kırılırken sayaç en fazla 0.05 alta çekilmişti.Ama O hem de kendi rekorunu tam 0.11 daha alta çekti.100 metreyi yaklaşık 40 adımda alan bir rekortmenden bahsediyoruz.O’na boşuna “Lightning Bolt” demiyorlar.


Bolt’un koçluğunu yapan antrenörü Glen Mills bile O’nun gelişimini hayretle izlediğini belirtiyor.Ama yaptığı açıklamada “herkes bununla sınırlı kalacağımızı sanmasın” diyerek bir kez daha zihinleri allak bullak etti.


İlerleyen yarışlarda ne görürüz bilmem ama bu dereceden daha da ötesi hakikaten insanüstü olarak değerlendirebilir.Biz de boşuna “ Yok artık Bolt “ demiyoruz…
http://www.jaglersport.com/yazi.php?id=395


10 Ağustos 2009 Pazartesi

SICAK VE GALATASARAY

Neden 19.30 ‘da bu maç tartışmalarıyla başlayan bir maç oldu.Antep’in o yaz sıcağında federasyonun bu maçı 19.30 alması hakikaten enteresan.Sezon sonlarına doğru maçlar aynı saatte başlayınca yayıncı kuruluş buna bir çare buluyor da sezon başı mı bulamıyor.Yazık!
Denizlispor-Fenerbahçe maçı da G.Antep-Galatasaray maçı da 21.45'te başlayabilirdi.İnsan sağlığından daha önemli bir konu var mı bu hayatta?

Benim anlamadığım nokta geçen sene ligin ilk haftası G.Antep-Fenerbahçe maçı 21.45 te başlıyor.Bu sene maç yine Antep’te ama rakip Galatasaray maç 19.30. Çifte standarta bir açıklama var mı acaba?
Keita’nın yaşadığı sakatlık pozisyonda herkesin yüreği ağzına gelirken bazıları acaba neler düşündü?
Herkesi vicdanı ile baş başa bırakmak gerekiyor.Tabii vicdan varsa?

Maça gelirsek Galatasaray Netanya maçında olduğu gibi hızlı bir başlangıç yaptı.Baros’un güzel asisti Arda’nın güzel vuruşuyla birleşince Galatasaray öne geçti.Gaziantepspor’un defansif hataları göze battı ilk yarıda.Ama bir Julio var ki müthiş bir sol ayağı var.Bu sene çok takımın canını yakacaktır.Çok şık bir gol attı gerçekten.

İkinci yarı Galatasaray yakaladığı skor avantajıyla daha rahat bir oyun koydu.Arda tekrar sahneye çıkınca Nonda’ya yaptığı güzel bir asistle işi bitirdi. Maçın adamı Arda Turan…

Bir gol iki asistle maça damgasını vurdu.Ancak Galatasaray’ın en zayıf halkası sağ bölgesi.Özellikle Sabri’nin bölgesi çok S.O.S veriyor.Rijkaard bu durumu nasıl çözer bilmiyorum.Ama her rakip sanki ezberlemiş gibi hep o bölgeden hücuma kalkıyorlar.Geçen sene bu durum böyleydi.Çözüm şart…

Ligin ilk maçları hep zor geçer.Özellikle Antep deplasmanında ve o sıcakta kazanılmış güzel bir üç puan oldu Galatasaray için…

Bu yeni sezonda şaibesiz,güzel futbollu,bol gollü bir lig geçmesi temennisiyle…

http://www.jaglersport.com/yazi.php?id=390



7 Ağustos 2009 Cuma

Galatasaray-Maccabi Netanya

Son yıllarda izlediğim en zevkli maçlardan biri.Hızlı bir takım.Pas alış verişi muazzam seviyede.Rakibin etkisiz oluşu da buna neden olmuş olabilir.Ancak Galatasaray keyif verecek bir oyun koyacak bu sene.Bu kendini belli etti.Nonda için iyi bir şanstı.Bu şansı çok iyi bir şekilde kullandı.

Bana sorarsanız maçın adamı Aydın Yılmaz.Her maç üstüne koymaya başlayan bir isim oldu.Sahada basmadık yer bırakmadı.
Rijkaard’ın O’na olan güvenini boşa çıkarmadı.Güzel asistlerle işi bitiren isimdi.İlerleyen günlerde forma savaşı iyice kızaşacak.Çünkü hiç olmadığı kadar derin bir kadro var.Neler olacağını hep beraber göreceğiz…


Galatasaray:Franco, Uğur, Emre Güngör, Emre Aşık, Hakan, Barış, Linderoth (Dk. 61 Ayhan), Aydın, Arda (Dk. 74 Serdar), Keita (Dk. 46 Kewell), Nonda

Maccabi Netanya:Lifshitz, Maabi, Fransman, Samia, Dgani (Dk. 70 Shulkovskyy), Cohen, Gazal, Taga, Yampolsky (Dk. 85 Ezra), Menashe, Sabaa (Dk. 76 Vaisberg)

Goller: Dk. 2 ve 51 Barış, Dk. 6 Keita, Dk. 56, 60 ve 90 Nonda (Galatasaray)

Sarı Kartlar:Dk. 89 Vaisberg, Dk. 90 Fransman (Maccabi Netanya)

Kırmızı Kart:Dk. 90+3 Samia (Maccabi Netanya)

6 Ağustos 2009 Perşembe

Bu havuz çok derin çok...

İhale arifesinde bin bir iddaa ortaya atılıyor.Aziz Yıldırım önderliğinde özellikle büyük kulüpler 400 milyon dolar civarı bir bedel istiyorlar.Ancak şu an ülkemizde bulunan yerli platformlar için bu imkansızın da ötesinde.Digitürk’ün şu anda ihale bedeli 170 milyon dolar civarında. Yani kulüplerin istediği yüzde yüzden fazla bir zam.

Rekabetin bol olacağı bir ihale olacak.


Bu yüzden fiyat elbetteki artacaktır.Ancak 400 milyon dolar civarına ulaşan bir ihale bedeli olur mu?
Eğer olursa bu şirketler bu bedeli karşılayabilir mi?



Geçmiş zamanda yükselen fiyatlar nedeniyle Teleon’un 6 ayda çöküşüne şahit olmuştuk.Böyle bir olayın tekrar yaşanması hem Türk Futboluna hem de biz futbol izleyicilerine zarar verir.Zaten şu durumda insanlar üye oldukları platformlara tonlarca para ödüyorlar.Ligi izleyen Avrupa maçlarını izlemiyor.Avrupa maçlarını izleyen ligi askıya kalmak zorunda kalıyor.Türk seyircisi için her iki turnuvayı da takip etmek evde iki platformunda olması demek.Ülkemizin milli gelir durumunu ele alırsak bu durum bizi sıkıntıya sokuyor.Yemeyip,içmeyip platformlara para akıtmak gerçekten çok zor.

Geçenlerde ortaya atılan bir iddaa.TRT’nin Telekom sponsorluğunda ihaleye girip yayınları alması.Olası bir durum ancak yayınları şifresiz veririz açıklaması ne kadar doğru bilemiyorum.İddaaya göre şu anki ihale bedelinin üç katı bir fiyat vereceklermiş.Yani bu demek oluyor ki kulüplerimizin istediği türden bir fiyat.Peki bu fiyatı nasıl karşılarlar orası muamma.Ancak Başbakan’ın onayı alındığı ortaya atılan bir başka iddaa.O zaman işin rengi değişiyor haliyle.Ne olup biteceğini sanırım Ocak 2010’da daha net göreceğiz.







Peki lig olarak ne konumdayız?

Şu an yayıncı kuruluş Digitürk-Lig tv.Her hafta ligde 4 naklen maç vermek zorunda.Federasyondan özel bir talep olmazsa federasyon 4 maça izin veriyor.Çünkü yapılan anlaşma böyle.
Ligimizi pazarlaya biliyor muyuz?

Bugün baktığımızda eskiye nazaran ligimizi canlı yayınlayan kuruluşlar arttı.
Arapların Al jazeera sport kanalı ligimizin yayın haklarını geçen senden beri elinde bulunduruyor.Her hafta 4 maçı canlı vermese de ortalama 2 maç veriyorlar.

Geçen sene İspanyoların Canal+ kanalı bazı maçlarımızı canlı olarak yayınladı.Ayrıca Sportmania kanalı geçen sezondan devam sözleşmesini bu sene de yeniledi.Ancak bu kanal her hafta bir canlı maç veriyor.Örneğin yarın ki İstanbul B.B-Beşiktaş maçını bu kanal canlı olarak sunacak.

Yayıncı kuruluşa maçlarımızla ilgili daha bir çok kanal ve kuruluşun talebi söz konusu.Ancak yayıncı kuruluş bu konuda biraz seçici.Çünkü izin vermediği kanal ve kuruluşlar şifresiz yayın yaptıkları için özellikle Türk izleyicilerin bu kanalları rahatlıkla izlemesi onları zor durumda bırakıyor sanırım.Ligimizin pazarlama açısından yavaş yavaş yükselişe geçtiği kesin.Ancak dünyada ilk üçe soktuğumuz Galatasaray-Fenerbahçe derbimizi aynı şekilde pazarladığımızı söyleyemem.Kalite artıkça daha iyi yerlere geleceğimiz kesin.

Umudum bu yönde…

4 Ağustos 2009 Salı

Fabricio Coloccini...

Fabricio Coloccini...

Şu aralar Galatasaray'ın transfer gündeminde.Turkspor.net haberine göre transfer bitti.Daha resmi bir açıklama yapılmadı.Sanırım gece yarısı bekleniyor.Özellikle Sabri'nin bölgesi için olumlu ve bana göre akıllı bir transfer.

Çünkü Coloccini sadece sağ bek oynamıyor.Defansta ve kimi zaman orta sahada görev alabilen bir isim.Joker benzetmesi bu isim için tam ideal.Rijkaard'ın bu çok yönlü ismi kadroda görmek istemesi Galatasaray'ı bir kat daha güçlendirecektir.Newcastle United'ta bu sezon 27 maç oynadı.Galatasaray'da çok daha iyi bir performans göstereceği kesin.

Boca Juniors,Milan, Atletico Madrid, Villarreal ve Deportivo daha önce oynadığı diğer takımlar.Arjantin milli takımında da 32 kez görev alan Fabricio 'nun daha resmi olmasa da Galatasaray'a maliyeti 4 milyon paund. Resmi açıklamadan sonra tekrar görüşmek üzere...






3 Ağustos 2009 Pazartesi

Paratoner dedikleri bu olsa gerek...

Drayton Manor Lisesi’nde başlayan futbol kariyeri…
Sonrasında kendini bir anda profesyonel bir futbolcu olarak Tottenham’da buldu.Bir çok yerde kiralık oynayan(Dulwich Hamlet ve Hassleholm) Crouch’u 2000 yılında Tottenham 60.000 paund’a Queens Park Rangers’a sattı.

2000-2001 sezonunda QPR forması ile 10 gol atmasına rağmen QPR’ın küme düşmesini engellemeyedi.





QPR’ın mali yetersizliğini fırsat bilen Portsmouth 1.25 milyon paund’a 2.02 lik paratoneri transfer etti.

Bu takım ile 37 maçta 18 gol bulan Peter, Mart 2002’de 5 milyon paundluk transfer ücreti ile Aston Villa’da buldu.Ancak bu formayla da çıktığı 37 maçta bu sefer 6 gol bulunca Villa onu Norwich City’e kiraladı.Norwich formasıyla üç ayda 15 maçta 4 golü bulmasına rağmen taraftarın gönlünde taht kuran bir isim oldu.Norwich City taraftarlarının O’nun için söylediği “He's tall, he's lean, he's a freaky goal machine" bestesi en büyük örnekti.

Sonrasında gelen tek sezonluk bir Southampton macerası...

Oynadığı 27 maçta 12 golü bulan Peter için Liverpool devreydi.7 milyon paund’a Lİverpool’a transfer olan dev adam 4 senelik bir sözleşme imzaladı.Liverpool macerası kötü başladı.İlk 4 ay gol kaydedemeyen Peter ilk golünü Wigan’a attı.





2005-2006’da Liverpool ile Fa Cup kazanan Crouch;

Liverpool’un Şampiyon Ligi’ni kazandığı kadrodaki isimlerden biriydi.Liverpool kariyeri 85 maç 22 gol ile sona erdi ve 2008 yazında tekrar eski takımlarından biri olan Portsmouth’a 11 milyon paund’a geri döndü.

Portsmouth’ta geçen 38 maçta 11 gollük bir serüven…

Sonrasında ise bu yaz kariyerinin en başlangıç yeri olan Tottenham’a dönüş...


9 sene önce 60.000 paund’a Qpr ‘a satılan Crouch tam 9 milyon paund’a geri alındı.

İngiltere milli takım forması ile 34 maçta 16 gol bulan 2.02 lik paratonerin Tottenham performası ise merakla bekleniyor.

Bakalım Ahmet Çakar’ın manevi oğlu yok pahasına satılıp bir kasa parayla geri alındığı Tottenham’da neler yapacak?
Hep beraber izleyip göreceğiz…






2 Ağustos 2009 Pazar

Tatil bitti beyler!

Rijkaard fantezi denedi.

Hazırlık maçlarındaki takımda pek değişiklik yapmak istemedi. Ancak sonuçta bu bir turnuva maçı. Rakip her kim olursa olsun mücadelesini üst seviyede yapıyor. Tobol takımının kapasitesi zaten belli. Mücadele gücüyle bir şeyler yapmaya çalıştılar. Belli ölçüde başarılı da oldular.Bu zamanlarda zaten hiç bir üst düzey takımından iyi bir oyun göremezsin. Tam sezon öncesi çalışma bölümüne denk gelen bu tür maçlar bir hazırlık maçı edasında geçiyor. Galatasaray kendi içinde üç ayrı kadro çıkaracak kadar şu an alternatifli bir kadrosu var. Bu maçta bana göre yarım takımla bile çıkmadılar. Galatasaray turu Ali Sami Yen’de rahat atlar.

Maç oynaya oynaya bir takım eksiklikler giderilecektir. Bu yeni sistem zamanla oturacak. Özellikle as oynayacak oyuncular eklendiğinde görüntü daha farklı olacaktır.

Yakışmıyor…

Sanırım herkes birbirine masal anlatıyor. Etik transfer anlayışları nedense bir anda ortadan kayboluyor. Sayın Süleyman Hurma, Mehmet Topuz transferine gösterdiği hassasiyeti Troisi transferinde her ne olduysa askıya aldı. Sözleşmesi devam eden futbolcu-kulüp anlayışı geçerliliğini yitirdi mi acaba? İlhan Cavcav’ın açıklamaları, Kayserispor’un sessiz kalışı bazı soruları cevaplıyor aslında.Türk futbolunun şeffaflığını yitirdiği her gün bizim için kara bir lekedir. Hani hep diyoruz ya futbolun marka değeri diye. Türk Futbolunun marka değeri paha biçilemez. Herkesin bu konuda hassas olması gerek diye düşünüyorum.


Haldun Üstünel…


Taraftarın Haldun Abisi. Tribünden,taraftarın içinden gelen bir isim. 1967; İstanbul doğumlu. İngilizce ve Fransızca biliyor. Bana göre Galatasaray Yönetimi’ndeki en başarılı isim. Ayrıca basını ters köşeye yatırmak onun işi, çünkü yaptığı işi bir tek sonuçlandığı zaman duyabiliyor ve görebiliyorsunuz.Kalli’nin gidişinden sonraki ilk maç Ankara’daki Gençlerbirliği deplasmanı. Balçık sahada 3 top direkten dönmüş ve 88. dakikada gelen inanılmaz bir galibiyet.



Ligin bitimine 5 hafta kala o maç sonrası soyunma odasına inip; “Bu çamurlu formaları saklayın,şampiyonluk maçında bu formaları giyeceğiz” diyen yüreğini, her şeyini Galatasaray’a adayan bir isim.

Arda'ya 10 numaralı formanın verilmesi hakkında gazetecilerin sorduğu; "10 numara Lincoln' un forması, bu Lincoln' un kesin olarak gittiği anlamına mı geliyor?" soruna verdiği cevap ile saygınlığını bir kez daha arttıran, taraftarın gönlünde taht kuran bir isim.

"10 numara Lincoln' un değil, Metin Oktay'ın forma numarasıdır."


Yaptığı transfer çalışmaları çok başarılı. Lincoln, Meira, Skibbe gibi isimlere ilk başta karşı çıkan, sonu görebilen ileri görüşlü bir kişi.. Galatasaray’ın geleceği parlak. Bana göre pırıl pırıl bir başkan yolda. Herkesin içi rahat olsun…













http://www.jaglersport.com/yazi.php?id=372

17 Temmuz 2009

Komedi Basını!

Gazetelere bakıyorum. Komik..Onlarca yabancı futbolcu kulüplerle bir gün anlaşıyor. Ertesi gün pürüz çıkıyor ve daha nicesi tekrar transfer oluyor. Anlamadığım şey bu kulüplerimizin bir yabancı sınırlaması var. Ya da yok biz bilmiyoruz. Şu medyamız gelsin bir anlatsın. Biz de bilelim neyin ne olduğunu..Bir Nistelrooy efsanesi yarattılar.

Baktılar olmuyor, güzel bir senaryo ile işi bitirdiler. Keza aynı durum Deco için de geçerli. Bu sadece Galatasaray için değil, diğer takımlarımızla da alakalı bir durum. Kulüp içinde adı bile geçmeyen oyuncular gazete sayfalarında boy boy gösterimde. Amaç?Amaç; tiraj..Amaç; işte ya tutturursak ilkesi. Ama unuttukları bir şey var. Güvenin, dürüstlüğün olmadığı bir anlayış zavallılık anlayışıdır. Bizim basınımızın bir kısmı ne yazık ki zavallı!

Savurun euroları..

Yurt içi transfer piyasasına anlam veremiyorum. Fenerbahçe Mehmet Topuz için 9 milyon euro veriyor. Artı bir de Gökhan Emreciksin’ı veriyor. Bursaspor Sercan Yıldırım için bu civarda bir parayı dahi kabul etmiyor. Gaziantepspor İsmail Köybaşı için 6 milyon euro’ya yakın para talep ediyor. Bana sorarsanız bu futbolcular bu kadar para etmez. O zaman da ben de şunu söylüyorum. Alt yapılarınıza biraz önem verin. Bu paraların 5 milyon eurosunu alt yapıya yatırsanız ne cevherler çıkarırsınız. Ama yok; herhalde hazır yetişmiş futbolculara tonlarca para bayılmak daha tatlı oluyor. Bir de kendi yetiştirdiğiniz bir futbolcuyu Avrupa’ya transfer ettirseniz. Bunların sayılarını gün geçtikçe arttırsanız. Bir de bunun tadına baksanız!

Kulaktan dolma..

Galatasaray’ın mali durumuyla ilgili ortada dolaşan ilginç iddaalara da buradan yanıt veriyim. Galatasaray’ın borç üstüne borç yaptığı ve sürekli bankalardan kredi çektiği ile ilgili yanlış bilgiler var. Bu yönetimin yaptığı en iyi işlerden biri bu takımın ekonomisini hiç olmadığı kadar iyi yönetmek.Kısa bir örnek; bu sene Ülker ile yapılan yeni anlaşma gereği 25 milyon dolara yakın para kasaya girdi. Özellikle Rijkaard’ın gelişi birlikte Ali Sami Yen’de bu sezon satışa çıkan kombinelerin tamamı tükenmek üzere..

Aslantepe’deki loca satışlarında inanılmaz bir hızla devam ediyor. Yani anlayacağınız borç üstüne borç değil; Galatasaray gelir kaynaklarını en üst seviyeye taşımış durumda. Futbol ile diğer branşların gelir-gider durumları en iyi şekilde belirlenmiş durumda. Anlayacağınız Galatasaray iyi yolda. Umarım Rijkaard ile beraber iyi futbol ve kazanılan kupalar da yakın olur..

29 Haziran 2009

http://www.jaglersport.com/yazi.php?id=360

Bravo Yönetim!

Galatasaray bana göre müthiş bir işe imza attı. Frank Rijkaard, hem vizyon olarak, hem de teknik anlamda Galatasaray için isabetli bir isim.Başka bir sistem deneyecek mi bilinmez ancak eğer Barcelona’da oynattığı sistemi Galatasaray’a uyarlayacaksa elinde çok iyi bir kadro var. Bir kaç takviye ile daha iyi hale de gelebilir.

Koşan bir orta saha Ayhan, Mehmet Topal, Barış.. Kanatlarda Kewell ve Arda. İleride Baros. O’nun için tam istediği türden. Lincoln ile devam edip etmeyeceğini bilmiyorum. Ancak orta sahadan bir kişi eksiltip Baros’un arkasına Lincoln’ü monte edebilir. Bu da bir olasılık. Türkiye Ligi için iyi bir oyun formatı olabilir. Zamanla her şeyi göreceğiz.Rijkaard’ın yanında Johan Neeskens diye bir yardımcı var ki; ne yardımcı..

Başlı başına bir direktör bana göre. Bir çok yerde görev aldı. 98 Dünya Kupası’nda Hiddink’in üç yardımcısından biriydi. 2006’da Avustralya Milli Takımı’nda Dünya Kupası’nda Guus Hiddink’in yardımcısıydı. Barcelona’da Rijkaard ile beraberdi. Rijkaard’ın eli, gözü, kulağı her şeyi. Deyim yerindeyse tam bir kurt.. Rijkaard O’ndan yaşça küçük. Ancak Neeskens görünen o ki bunu hiç dert etmiyor.Tam bir profesyonel..

Zamanla herkes daha yakından tanıyacaktır. Galatasaray taraftarı en az Rijkaard kadar heyecanlanmalı bu adam için. Galatasaray Yönetimi’ni gerçekten tebrik etmek lazım.Bir taşla iki kuş dedikleri bu olsa gerek…

Ayrıca sağlık ekibi dahil her şeyiyle Galatasaray’a gelen Rijkaard’a biraz sabır göstermek lazım. Türkiye’yi tanıması, kendi sistemini oturtması biraz zaman alabilir. Geçenlerde belirtmiştim. Bizim kulüplerimizden biri de; bir Alex Ferguson bir Arsene Wenger istikrarı yakalar mı acaba demiştim. Galatasaray Yönetimi hata yapmamalı. Rijkaard bu iş için tam biçilmiş kaftan. Hayırlısı olsun! Bu arada şunu da belirteyim. Son günlerde basında başkanların, yöneticilerin etik transfer masalları göze çarpıyor. Kimse birbirini kandırmasın. Bundan önceki sezonlarda kimlerin nasıl transfer yaptıkları, hangi futbolcuların nasıl kontrat imzaladıkları çok net biliniyor. Ayrıca hangi futbolcuların hangi kulüplerle davalık olduğunu bir araştırın görün. O yüzden kimse millete palavra sıkmasın!

Futbolun adaleti derken…

Savaşkan Hocam sanırım yanlış bir değerlendirme yaptı. Ben “Futbolun Adaleti Yok!” derken sadece değerlendirmeye aldığım maç için yapmış olduğum bir yorumdu. Tüm sezonu ele alırsak her şeyin yerli yerine oturduğunu çok rahat görebiliriz. Hak edenler kupalarını aldılar. Ancak futbolda adalet konusuna gelirsek; adaletin futbolda her zaman olmadığı konusunda yine aynı düşüncedeyim. Yunanistan’ın nasıl Avrupa Şampiyonu olduğuna bakarsak bunu net anlayabiliriz. Futbol oynamadan kupa kazanan bir ekipti. Son oynadığımız İspanya maçı da buna bir örnek teşkil edebilir.Daha bir çok maç sayabiliriz; sahadaki tabloyla skor tablosunun zıt olduğu.Her zaman iyi mücadele, iyi futbol ne yazık ki skora aynı şekilde yansımıyor.Benim belirtmek istediğim de buydu. Saygılarımla…

10 Haziran 2009

http://www.jaglersport.com/yazi.php?id=350

Büyük Mustafa!

Aylar öncede yazdığım gibi ‘’Tarihe geçecek mi acaba?.. Ne diyor bu adam?’’ derken Mustafa Denizli tarihe geçti. Üç büyük kulübü şampiyon yapan tek teknik adam oldu.İlk yarıyı altıncı bitirip sezon sonu şampiyonluğu kaptı. Haftalar öncesinden verdiği sözleri birer birer yerine getirdi. Şans yok muydu yanında? Elbette vardı. Ancak bir lider kendi şansını kendi yaratır. Mustafa Denizli de öyle yaptı. Rakiplerin maçlarını hesaba kattı. Kendi maçlarını aldı ve şampiyonluğa uzandı.

Zekasının yanına, şansını da koydu. Denizli’nin kehanetleri demiştim. Hepsi tek tek gerçekleşti. O zaman şimdi ne diyorum: Kahin Denizli!Kim ne derse desin. Bu ülke iki değerine sahip çıkmalı, korumalı. Biri Fatih Terim diğeri Mustafa Denizli.. Kolay yetişmiyor bu insanlar. Avrupa’ya haykırdığımız seslerimiz oldular. Ortaya koyulmuş net başarılar, şampiyonluklar, kupalar var. Kimse inkar etmesin!

Lige baktığımızda; sezon ilginç maçlarla son buldu. Sivasspor kaybederek Şampiyonlar Ligi vizesini aldı. Gençlerbirliği mutlak puan alması gereken maçta dört gol yedi. Ancak ligde kaldı. Şaşırtıcı başlayan lig yine şaşırtıcı bitti. Bir puanın ne kadar önemli olduğu, takımların birbiriyle oynadığı maçların ne kadar önemli olduğu çok net bir şekilde görüldü. UEFA Avrupa Ligi’ne Trabzonspor, Fenerbahçe ve Galatasaray gidiyor.
O zaman bu üç kulübün UEFA gruplarını net bir şekilde aşmaları lazım. İlerleyebildikleri kadar ilerlemeleri lazım. Elimizde fırsatlar varken iyi değerlendirelim. Puanları toplayalım. Sivasspor’dan çok umutlu olmasam da Şampiyonlar Ligi’nde gruplara kalmaları halinde, o moralle iyi işler yapacağı kanısındayım.

Nasıl bir transfer politikası izleyecekler bilemiyorum. Ancak Bilica’yı sanırım Fenerbahçe’ye vermişler. Umarım daha iyisini getirirler. Daha iyisini bulmadan elindeki kaybetme diye bir laf vardır. Herhalde Bülent Uygun bunu düşünmüştür.Yoksa konu Fenerbahçe olunca akan sular duruyor mu?

Ligin Namusu...

Şansal Büyüka ve Erman Toroğlu çok takdir ettiğim yorumcular. Ancak haftalardır “namuslu lig, temiz bir lig oldu” diyip duruyorlar. Peki soruyorum “Bundan önceki sezonlarda oynanan ligler nasıl liglerdi?”.. Bu sezonun ilk yarısını hatırlayalım. Kıyametler koptu. Hakemler toplantı yaptı. Oğuz Sarvan bir çok kulüp tarafından istifaya davet edildi.O zaman soruyorum şimdi “Bu sezonki lig nasıl namuslu?”.. Daha geniş açıklamalar olursa bazı şeyler sanırım daha net anlaşılır. Yoksa kafalarda soru işaretleri böyle dolaşmaya devam eder. Yanlış mıyım Şansal Hocam, yanlış mıyım Erman Hocam??

31 Mayıs 2009

http://www.jaglersport.com/yazi.php?id=343

Futbolun adaleti yok!

Galatasaray rahat başladı maça. Başladı başlamasına da golü Beşiktaş buldu. İlk yarıda bu sezon görmediğim kadar ilginç bir Beşiktaş gördüm. Oyunun genel hakimi Galatasaray’dı. Pas yaparak oyunu rakip sahaya yığdı. Çok da iyi bir oyun ortaya koydular. Galatasaray’ın ve özellikle Arda’nın istekli oyunu ilk yarı golü getiremedi ama bu oyun golün habercisi gibiydi. İkinci yarı Baros net fırsatı harcamasına rağmen Kewell bu kadar cömert davranmadı. Eşitliği sağladı.Ancak Galatasaray defansı kötü ve bir o kadar şanssız günündeydi diyebiliriz.Takımdaki rahatlık onlara ters tesir etmiş sanırım.

Özellikle Mehmet Topal’ın hiç tadı yoktu. Stoperde oynamasına rağmen daha önce o bölgede hiç bu kadar sırıtmamıştı. Galatasaray oynadı, Beşiktaş kazandı. Galatasaray hak etmediği bir yenilgi aldı diyebiliriz.Daha öncede belirttiğim gibi hakemler hakkında yazmayayım diyorum. Ama sadece şunu söylüyorum ülkemizde ne yazık ki profesyonel düzeyde hakemimiz yok.! Bu düzende olacağını da zannetmiyorum. Kendilerine yazık ediyorlar başka bir şey değil!

Denize düşen Lucescu’ya sarılırsa…

Teknik adam konusunda sıkıntıya düşen takımlarımız Lucescu’ya sığınıyorlar. Eee biz kovarak göndermedik mi bu adamı? Galatasaray’da Süper Kupa’yı aldı. Sonraki sezon şampiyon yaptı. Ama şampiyon yapan bir teknik adamı gönderdi Galatasaray takımı. Hangi akla hizmetse…

Lucescu Beşiktaş’ı 100. yılında şampiyon yaptı. Sonraki sezon kovularak gönderildi. Sanırım her sezon yüzde yüz performans bekliyorlardı.Ya Zico’ya ne demeli.

Fenerbahçe’ye tarihinde ilkleri yaşatan bir teknik adam. Şampiyonlar Ligi’nde takımı çeyrek final oynattı. Sonra bavulu eline verildi. Şimdi Aragones belasından kurtul kurtulabilirsen…

Erik Gerets diye bir adam geldi bu ülkeye. O sıkıntılı kadroyla Galatasaray takımını mucizevi bir şekilde şampiyon yaptı. 83 puan topladı. Sonraki sezon bileti kesildi. Çoğu kimse bilmez. Galatasaray’a gelmeden önce Wolfsburg’un başındaydı Sayın Gerets. Bu sezon Bundesliga’da tarihinin ilk şampiyonluğunu kazandı Wolfsburg. Ve bu şampiyonluğun temelleri Erik Gerets’e ait. Galatasaray’a gelmeden önce iyi bir ekip kurup, bırakmıştı. O yapılanma meyvesini verdi. Wolfsburg şampiyonluğa bu sezon inanarak uzandı. Gerets’i daha iyi anlamak için O’nu Bülent Tulun’a sormak lazım. Şimdi de Marsilya’nın başında ve son haftaya 3 puan geriden geliyor.

Denizlispor’un Fenerbahçe’ye yaptıklarını belki de Caen Bordeaux’a yapar ve Marsilya şampiyon olur. Belli mi olur; Gerets mucizeyi sever!

Bu takımlarımız bu zihniyetlerle yönetildiği sürece bu tabloları biz daha çok görürüz. İstikrarın olmadığı bir yerde bilgiden, gelişmeden, kalkınmadan söz etmek mümkün olamaz. Bunu yönetimlerimiz benden daha iyi biliyorlardır herhalde. Umarım bizim takımlarımızdan biri de; bir Sir Alex Ferguson, bir Arsene Wenger istikrarı yakalar. Ne dersiniz; çok mu hayalciyim!

25 Mayıs 2009

http://www.jaglersport.com/yazi.php?id=340

Barca değil, futbol kazandı!

Sevgili okurlar futbol kazandı. Nou Camp’ta hiç beklemediğimiz türden bir Chelsea…

Tamamıyla oyunu kendi yarı alanında kabullenen, hücumu hiç düşünmeyen bir Chelsea.Futbolseverler hiçbir zevk almadı. Belki Barça kilidi açsa, maç daha iyi olabilirdi ancak golsüz bitti. İngiltere’ye döndüğümüzde ise ‘zevkli bir oyun olsun’ dilekleriyle maç müthiş başladı.Mükemmel füze tam futbolseverlerin istediği türdendi. Ancak Chelsea öne geçince yine aynı tarifeyi uygulamaya koydu. Yunanistan’ın Avrupa Şampiyonu olduğu zevksiz futbol akıllara her an geldi. Chelsea kapandı, kapandı ve kapandı…

Kontradan gol aramaya devam etti. Nou Camp’ta bulamadıkları pozisyonları buldu ama değerlendiremedi.Barcelona’nın tek isabetli şutu gol olunca bana göre Barça değil futbol kazandı. En azından finalde Manchester United-Barcelona finalini daha tempolu bir şekilde izleme fırsatımız oldu. Beni en çok şaşırtan ise tam bir futbol adamı Hiddink’in böyle bir oyun tarzını benimsemesi. Barcelona’yı durdurmanın tek yolunun bu olduğunu düşündü sanırım. Ama daha pozitif düşünebilirdi.Hakeme gelirsek, Avrupa’da da hem de üst düzey bir maçta kabus gibi bir hakem olabiliyormuş. Bunu da görmüş olduk. Abidal’ı haksız yere hem de faul olmayan bir pozisyonda oyundan attı. Bunun üzerine bana göre Chelsea’nın iki net penaltısını da vermedi. Yani kısacası maçı kaldıramadı. Zaten bu yarı final hiç de beklenen türden olmadı…

Herkes zeytinden yağ çıkarır, ben sinekten yağ çıkarırım…

Geçtiğimiz Salı günü Bülent Uygun “Kariyer Günleri” kapsamında Pamukkale Üniversitesi’nde bir panele katıldı. Panelde aklıma yer eden bazı ilginç cümleler Bülent’çe farkıyla:

“Herkes zeytinden yağ çıkarır, ben sinekten yağ çıkarırım”“Hangi Anadolu takımına gitsem şampiyonluğa oynarım”“

Benim belli bir sistemim var. Bu İngilizce “türbülans”, Türkçe “TürBülent” etkisidir.”“
Şampiyonlar Ligi’ne katılırsak en genç teknik direktör unvanını alacağım”

Ayrıca Bülent Hocam arada dokundurmalarıyla da panele renk attı. Örneğin; şu laptop ile analiz yapan hocalarımızın (Ersun Yanal’dan bahsediyor) sadece sezon başı medyaya göstermelik idman yaptıklarını, daha sonra hiçbir zaman laptopları açtıklarına inanmadığını belirtti ve ekledi. Kendisinin bir analiz programı kullandığını bunun Avrupa’da tek olduğunu belirtti.Bülent Uygun’un bana göre en etkili sözü ise “Hayal kurun ama hayalperest olmayın. Hayal kurarak, inanarak hedeflerinize ulaşın.” Ne diyeyim yolun açık olsun Bülent Uygun…

7 Mayıs 2009

http://www.jaglersport.com/yazi.php?id=327

Taraftarız biz çekeriz cefa!

Geçen gün TRT 1‘de yayınlanan Tayfun Talipoğlu’nun programına takıldım. Tayfun Abi gerçekten çok iyi düşünmüş. 20’ye yakın taraftar dernek başkanlarını ve tribün liderlerini programına konuk etti. Taraftarların yaşadığı sıkıntıları programda masaya yatırdı. Yönetimlerle taraftarlar arasındaki uyuşmazlıklar, emniyet-taraftar diyalogları çok güzel bir şekilde dile getirdi.
Zaman zaman ortam gerilse de program çok düzeyli bir şekilde seyretti. Ben şahsen medyanın göz ardı ettiği bir çok şeyi bu programda öğrendim.
Örneğin; 1994 yılında üç büyük kulübün taraftar başkanları bir araya geliyor. Beşiktaş’tan Alen, Fenerbahçe’den Sefa ve Galatasaray’dan rahmetli Alpaslan Abi ile Sebahattin…

Bu insanlar taraftarın gerçek sesi. Çok büyük güçler. Bir karar alıyorlar. Derbi önceleri ve sonraları çıkan kavgalara karşı net çözümler üretiyorlar. Bazı belirlenen yerlerde toplanıp taşlı, sopalı kavga eden grupların yani organize kavgaların önüne geçmek için seferber oluyorlar. Yaklaşık 10-12 senedir derbi önceleri ve sonraları herhangi bir yerde münferit olaylar dışında büyük kavgalar gördünüz mü?Ben şahit olmadım.

Demek ki bazı şeyler isteyince oluyormuş. ,

Peki ya Gençlerbirliği Taraftar Derneği’nin Ankara’daki her maç öncesi rakip taraftarları, hakemleri çiçeklerle karşıladığı biliyor musunuz?Ya Kocaelispor taraftarlarının misafirperverliğini? Ve bunun gibi bir çok güzel işi…Bu tür olumlu organizasyonlara basının çağrıldığını ancak basının bu tür güzel görüntüleri görüntülemediğini biliyor musunuz? İşin acı tarafı da bu zaten. Programda bundan da bahsedildi ve medyanın ne kadar aciz olduğu kanısına vardım.Bunların medyaya neden yansımadığını anlamış değilim. Sonra da Türk Futbolu’nun kalitesi şöyle olsun, böyle olsun diye atıp tutan yazılı ve görsel bir medyamız var. Günü kurtarmak adına yapılan sahte yayıncılığa da bir son vermek gerekir diye düşünüyorum. Asıl rantçılar kimler acaba?Baktığımız zaman bu tür programlar faydalı oluyor. Sadece üç büyüğün değil tüm taraftarların sesini duymak önemli. Ligimizin lokomotifi üç büyüğümüzdür. Ancak Süper Lig sadece İstanbul’dan oluşmuyor. Her takımımız değerli, önemli.. Programdan çıkan ana fikir ise bir taraftarlar birliğinin oluşması yönünde. Bence de çok iyi olur. Belki böyle bir birlik kurulursa taraftarlar da, seyirciler de insan muamelemesi görürler.Devamının gelmesi dileğiyle…

29 Nisan 2009

http://www.jaglersport.com/yazi.php?id=323

Rüyadan da öte!

Öncelikle şunu belirteyim. Eğer İngiltere’de yaşıyorsanız ve yaşınız 60 üzeri ise dikkat edin kalbinize, izlemeyin bu ligi.. Premier Lig’ten bahsediyorum. Son izlediğim Liverpool-Arsenal maçı...

Muazzam bir maç oldu gerçekten. Top bir o kalede, bir bu kalede. Her saniyesi heyecan dolu bir maç oldu. İlk yarım saat topu Liverpool oynadı diyebiliriz. Ancak futbol işte bu.. Golü Arsenal buldu. İlk yarıyı böyle kapattı iki takım..

İkinci yarı ise tam bir şölen...
İlk yarı müthiş pozisyonlara rağmen gol bulmakta zorlanan Liverpool, ikinci yarı peş peşe bulduğu gollerle bir anda öne geçti. Öne geçti geçmesine de Arshavin’i unuttu. Bu Rus Anfield’da az sayıdaki Arsenal taraftarını yine ayağa kaldırdı. İki gol birden buldu. İnsanların adrenalin seviyesinin iyice yükseldiği bu maçta Liverpool’un yanıtı gecikmedi. Son dakikalara girildiğinde tam altı gol vardı maçta. Artık uzatmalar, Liverpool saldırıyor ancak kontradan yine Arshavin Liverpool’u yıkıyordu. Tam dört gol bıraktı Liverpool kalesine. Kabus oldu Liverpool taraftarına.Herkes maçın bittiğini sandı. Arsene Wenger’in bile artık bitti bu iş tarzı surat ifadesi ekranlara yansıyordu. Ancak bu resital bitmemişti. Bu rüya daha son bulmamıştı. Artı üçler, artı dörtler derken Liverpool yine beraberliği yakaladı.

O yüzden diyorum ya kalbi olan izlemesin bu İngilizleri. Öne geçiyorsunuz garantisi yok. Golü atıyorsunuz,saniyesinde cevap geliyor.Daha bir hafta öncesinde iki İngiliz Şampiyonlar Ligi’nde yine sahnedeydi. Chelsea-Liverpool maçı da 4-4 bitmişti. İngiltere’de özellikle Liverpool taraftarı olduğunuzu düşünsenize bir hafta içinde böylesine iki inanılmaz maç. Ne diyeyim Allah İngilizlere sabır versin.Futbolun sevilme nedeni bu tür maçlar. Ligimizde de görmek istediğimiz türden hareketler bunlar. Bir Beşiktaş-Bursaspor maçı gibi.. Golsüz ancak seyir zevki olağanüstü bir maçtı.Böyle maçları bu Süper Lig’de daha çok görmek istiyoruz. Sayısının artmasını istiyoruz. Amaç futbol oynamak, futbol oynatmak olduktan sonra neden olmasın...

23 Nisan 2009

http://www.jaglersport.com/yazi.php?id=317

Nonda aldı, götürdü!

Nonda aldı, götürdü!

yazısı linki:

http://www.jaglersport.com/yazi.php?id=312

20 Nisan 2009

Derbi mi? Hadi yaa..

Derbi mi? Derbi görmesek yutturacaklar. Ne futbol var, ne insanlık var. Hiçbir şey yok. Koca bir hiç…

Fenerbahçe zaten top onamaya gelmemiş Ali Sami Yen’e. Galatasaray deseniz ilk yarıda biraz parladı sonra yok oldu. İkisine de beraberlik yaramıyor. Ama maç berabere bitiyor. O zaman bunlar şampiyonluk istemiyor.

Maçı hiç analiz etmeye gerek yok. Maçta bir şey yok ki. Olan son dakikada oldu. Herkes birbirine girdi. Hem ligde şampiyonluk yarışında birbirlerinin önünü kestiler hem de saha içinde birbirlerini yediler.Çok uzağa gitmeyin. Bu olayların iki sebebi var.

En büyük etken hakem Fırat Aydınus’tur. Bir maç çığırından çıkıyorsa tek sorumlu hakemdir. Ne şiş yansın ne kebap deyip bir ona bir buna dersen sonunda bu tür olaylar sende patlar Fırat Hocam..

Maç boyu otorite sorununu aşamadın. Böyle maç idare edilemez.Bak Lugano neler yapar sonra. Olayların bir başka mimarı da Lugano. Yaptığı iş gerçekten ayıp. İnsanlık dışı. Bir insana arkadan kafa atmak ne kadar dürüstlük.Sonrasında film koptu zaten…Ancak efendi Semih diyoruz.Dürüst, iyi oyuncu diyoruz. Ama nerde olay orda Semih.

Belki de olayların içinde en son bulunacak bir isim olan Arda’yı bile çığrından çıkarttı. İki milli oyuncu birbirlerine resmen tokat attı. 10 gün önce aynı kamptaydı bu oyuncular. Sabri ve Emre içinde aynı şey geçerli.Zaten psikolojik sorumluluğu yüksek bir maç. Bu oyuncuları saha içinde tutmak, otoriteyi sağlamak hakemin işi..

Emre Aşık oyundan atıldı. Kafa yiyen Emre Aşık, dayak yiyen Emre Aşık. Ama oyunda atılan da Emre Aşık. Sebep ne acaba çok merak ediyorum.Zaten son zamanlardaki form düşüklüğü Fırat Aydınus’ta devam ediyor. Bu sefer kaldıramadı derbiyi.Oğuz Sarvan selamlar olsun.

Bünyamin Gezer bu maçı yönetmeyecekse hangi maçı yönetecek. Hatasıyla,sevabıyla hakem gibi hakem bana göre.Maç sonu açıklamalar deseniz tam bir felaket. Volkan dedik olayların içinde yok hayret dedik. Halbuki maç içinde neler yapmış haberimiz yok. Maç sonu da bombayı patlattı. Herkese salladı. Sonra cevaplar gecikmedi. Futbol olarak ne yazık ki ilkelleşiyoruz. Türk Futbolu olarak kan kaybediyoruz. Farkında değiliz. Yazık oluyor bize yazık!

15 Nisan 2009

http://www.jaglersport.com/yazi.php?id=309

Bu muydu İspanya dediğiniz?

Maç öncesi bakıyorum herkesin ağzında bir İspanya...

Tamam son Avrupa Şampiyonu ekip, bilmem kaç maçtır yenilmemişler ancak kendi milli takımıza biraz saygısızlık yapıyoruz.Benim basınım, benim medyam bunları hep göz ardı eder. Kendimizi küçük düşürmekte üstümüze yok. İspanya son Avrupa Şampiyonu ise bizde son Avrupa 3. süyüz. Ayrıca şansız Almanya maçı olmasa İspanya ile final oynayacak kadar da iyi bir turnuva geçirdik.Maçtan önce Fatih Terim’in kadroyu vermesi herkesi şaşırttı. Herkes kalabalık bir orta saha ve tek forvetli bir 11 bekliyordu. Tabii bize göre İspanya’da oynuyorduk; kapanmalıydık, bir puana bile razı olmalıydık. Ama Fatih Hoca’yı tanıyanlar bu karara hiç şaşırmadılar.

Maça geldiğimizde aslında iyi bir başlangıç yaptık. Daha maçın başında iki net fırsattan birini gol yapsak maçın rengi çok farklı olurdu.Olmadı...Oyunu iyi okuyan bir milli takımımız vardı sahada. Son Avrupa Şampiyonu dediğiniz İspanya’ya ilk yarı pozisyon vermedik.İkinci yarıda aslında istediğimiz gibi başladı.Baktığınız zaman Emre Aşık ve Hakan Balta Servet’i hiç aratmadılar. Ancak fizik açıdan biraz düşünce yine bir duran top, karambol derken top Pique’nin önünde kaldı ve golü yedik.

Golden sonra zaten oyun içinde topu ileriye taşıyamadık. Aslında baktığımız zaman Emre ve Arda’nın etkisiz kalması ve Nihat’ın formsuzluğu bizi etkiledi. Ayrıca bu takımda bir de Hamit yok. Eksikliği elbette hissediliyor. Yoksa şu İspanya’yı orda çok rahat yenebilirdik. İspanya’nın zaten işi gücü pas. Kurulmuş bir düzenleri var. Bunu hiç bozmuyorlar. Basit oynayarak rakibi yoruyorlar. David Villa oyunda hiç yoktu. Torres ise biraz çabaladı. Ama yetersiz. Bütün işi Xavi ve Ramos yaptı. Soruyorum ben şimdi: Bu muydu İspanya dediğiniz?Ancak şimdi Sami Yen’de tekrar görüşeceğiz onlarla. İstekli arzulu futbolumuzla galibiyet istiyoruz. Bernabeu’daki de cehennemi mi? 75.000 kişi diyorsunuz da tiyatro seyircisi gibi. Siz bir de Sami Yen’i görün!

29 Mart 2009

http://www.jaglersport.com/yazi.php?id=299

Tanıyamıyorum...

O kadar zor ki şu maçın analizini yapmak. Tanıyamıyorum bu takımı... Yanlış olan ne? Yanlış olan hiçbir şey yok. Takım aynı takım. Sadece ruh kayboldu ruh…Perşembe günü olan olmuş artık lige dönmek lazım ama olmadı, yapamadı Galatasaray.Büyük avantajı kaçırdı.Tamam takım eksik diyoruz ancak maçı kazanma isteği nerede..

O da mı eksildi.Bordeaux maçı 3-3 geldiğinde herkesin inandığı bir şey vardı. Bu maç böyle bitemez diyordu herkes, inanıyordu. Ancak Hamburg maçında bunu ne yazık ki göremedik. Eskişehir maçında ise daha da kötüsü vardı. Rakip on kişi ama golü yiyen Galatasaray.Bu kadar emeğe yazık.

Arda daha ne yapsın!
Ayhan daha ne yapsın!
Emre Aşık daha ne yapsın!
Kewell ise her yerde. Bir maçta stoper bir maçta ileride. Takımı için her şeyini ortaya koyuyor.Lincoln efendi 3 milyon euro alıyorsun bu kadar duyarsız olamazsın. Taraftarın sana olan sevgisinin karşılığı bu mu? Yazık.Eskişehir maçı öncesi bir de utanmadan sakatım diyorsun.

Yok ya…

Lincoln kendisine çeki düzen vermezse sezon sonu gitmeli. Yoksa bu durum takıma zarar veriyor.

Kimse Sanctis’i konuşmuyor. Ama Hamburg maçı ve Eskişehir maçı gösterdi ki bu kadar basit goller yenmez. İtalya Milli Takımı’na çağrılmış. İtalya’da kaleci kalmadı herhalde. Form düşüklüğü mü, konsantrasyon eksikliği mi ne derseniz deyin ama eğer böyle goller yenecekse Aykut’a yazık oluyor. Bırakın da o zaman Aykut’u kazanalım.

Galatasaray şu maçı alsa inanılmaz bir avantaj elde edecek. Ama üç puanı bırakın bir puan bile gelmedi. Her takım birbirine ikram ediyor ligi adeta.İyi bir fikstürü var Galatasaray’ın ancak moralden yoksun bir Galatasaray bunu avantaja dönüştürür mü bilmiyorum.Sakatlar dönünce her şey daha net ortaya çıkacaktır. Ama elde sadece lig kaldı. Gaziantep deplasmanı mutlak üç puan maçı. Aksi durumda ise lige de havlu atılabilir. Bülent Korkmaz’ın bu krizi yönetiş biçimi kendi geleceğini de belirleyecektir. Umarım faydalı işler yapar.

23 Mart 2009

http://www.jaglersport.com/yazi.php?id=295

Yorgun savaşçı!

Yorgun savaşçı yazısı linki:

http://www.jaglersport.com/yazi.php?id=290

16 Mart 2009

Tatsız, tuzsuz...

İlginç bir maç oldu. Galatasaray iki enteresan gol bularak rahatladı ilk yarıda.. Bir çok eksiğine rağmen ilk yarıda sahayı iyi parselleyip oyunu kontrol etti. Bursaspor’a pozisyon vermedi.İkinci yarı ise biraz skoru koruma isteği birazda kafalardaki perşembe günkü maç takımı geriye itti.

Bursaspor da diri bir takım. Duran toptan buldukları golle umutlandılar. Ancak devamını getiremediler.Galatasaray’da defansta Emre Aşık her şeyini ortaya koyuyor. Yaşına rağmen müthiş bir özveriyle oynuyor. Kendisini kutluyorum.Bu zor maç trafiğinde önemli bir üç puan.

Galatasaray zor bir döneme giriyor.
Bu dönemi en az hasar ile atlaması gerekiyor.İlk adım önümüzdeki Hamburg maçı.. Hamburg da çok iyi bir ekip. Tam bir takım futbolu oynuyorlar. Ancak son haftalarda düşüşe geçtiler. İki maçta tam yedi gol yediler. Ancak Avrupa arenası farklı. Kıran kırana bir maç olacağı kesin. Umarım oradan istenilen skorla dönülür.Rövanşta Ali Sami Yen’de rahat rahat maç izlemek en büyük isteğimiz.

Kahin Denizli!

Rehavet az daha pahalıya mal olabilirdi. Hacettepe biraz becerikli olabilse Beşiktaş kayıp yaşayabilirdi. İlk on beş dakika müthiş bir Beşiktaş vardı sahada.İkinci golden sonra bu maç beş olur mu diye geldi akıllara. Ancak futbol konsantrasyon işi..

Bir anlık rehavet, maçı aldık havası sizi güç durumlara sokabilir. Tarihte örnekleri çok bu tür maçların.. Bu haftalarda telafisi olmayan kayıplar bu yarışı zor hale getirir. Sayın Denizli bazı şeyleri daha net görüyordur umarım.Teknik direktörlük döneminde Galatasaray’da ve Fenerbahçe’de şampiyonluk yaşayan Mustafa Denizli bakalım Beşiktaş’ı şampiyon yapabilecek mi?Beşiktaş’ı da şampiyon yapıp tarihte üç büyüğü de şampiyon yapan tek teknik adam unvanını alabilecek mi?

Haftalar öncesinden “26. haftadan sonra ligde hangi konumda olduğumuzu görün” diyerek adeta gaipten haber veren Denizli bakalım Fenerbahçe’den sonra Beşiktaş’ı da şampiyon yapan ilk Türk teknik direktör olacak mı?Sezon sonu hep beraber bu soruların cevaplarını bulacağız. Ya M. Denizli’nin kehaneti tutacak ya da Demirören yeni teknik adam arayışlarına başlayacak!

11 Mart 2009

http://www.jaglersport.com/yazi.php?id=287

Hoş geldin Büyük Kaptan!

Öyle bir zamanda takımın başına geldi ki.. Alnının akıyla çıkmayı başardı. Zaten zor zamanların ismiydi O.
O değil miydi UEFA Finali’nde tek kolla oynayan?O değil miydi futbolculuk döneminin her anında tekmeye kafa uzatan?Şimdi işi daha zordu.Ama dedim ya zor zamanların adamıydı O..

Hoş geldin Büyük Kaptan!Önce kazanılan Bordeaux zaferi. Ardından zor bir Konyaspor deplasmanı.Servet’in olmayışı defansif anlamda çok hissedilse de Bordeaux maçında gelen zafer Galatasaray’ı kendine getirdi.Çok rahat geçilecek bir tur bir anda gitti denilse de o maç 3-3 bitemezdi. Bitmedi de zaten.

Şimdi rakip Hamburg. Almanya’da atılacak bir gol Galatasaray’a tur için bütün kapıları açacaktır. Oradaki taraftar desteğini de unutmamak lazım. Kadıköy’e giden yolda çeyrek final çok yakın.Yeter ki herkes sabretmeyi bilsin…

Konya maçına gelirsek zor bir deplasmandan ziyade zor bir saha demek daha doğru olur. Resmen tarla.Ne yazık ki ligimizde bu tür statlar fazla. Böyle zeminlerde futbol oynamak çok zor. Nitekim maçta da futbol adına tek şey Arda’nın fırsatçılığıyla gelen goldü. Galatasaray golü buldu ve altın bir üç puanı aldı. Yarışa tekrar ortak oldu.

Giray Bulak ne kadar futbolu biz oynadık dese de Konyaspor da hiçbir şey oynamadı. Doldur boşalt.. Böyle maç kazanmaları çok zor. Ayrıca bu saha Konyaspor için daha bir dezavantaj. Çünkü kendi evinde bu zeminde maç kazanmak çok zor.Zirve yarışı iyice kızıştı. Her takımın birbiriyle maçları var. Köprünün altından daha çok sular akacak.Kaliteli maçlarla beraber keyifli bir lig olması dileğiyle…

2 Mart 2009

http://www.jaglersport.com/yazi.php?id=279

Şaka gibi bir lig!

Tüm rakip taraftarlardan gelen ses bu şekilde: İyi ki varsın Aragones!Dalga geçer gibi. Ancak Fenerbahçe Yönetimi bunu görmek istemiyor. Görmek istemedikleri gibi hafta içi yapılan açıklamada iki sezon daha Aragones ile çalışmak istediklerini belirtiyorlar.Olan yine Fenerbahçe taraftarına oluyor.

Takım kötü, herkes kötü…

10 yıldır efsane olarak anılan başkan Aziz Yıldırım ise Yıldırım Demirören olma yolunda adım adım ilerliyor. Adeta bir yılda tüm geçmişini yok ediyor.Anelka, Appiah ve Tuncay’dan; Josico ve Maldonado’ya..Ne diyeyim;Fenerbahçe taraftarına Allah kolaylık versin…

Anlamsız…

Fransa’da riskli bir kadro vardı. Ama taşlar tam yerindeydi ve Galatasaray avantajlı bir skorla döndü bana göre. Oyunu istediği gibi yönlendirdi. Bir de golü bulsa tadından yenmezdi ancak buna da şükür.Sami Yen’de ilk golü Galatasaray bulursa iş çok daha kolay olur. Kadıköy’e giden yolda biraz sabretmek lazım.Kocaelispor maçına bakarsak tam bir şok. Aslında bu maçın analizini de yapmak anlamsız. Galatasaray’ı Sami Yen’de böyle bir üç puan kaybı gerçekten çok ağır yaraladı. Şans faktörünü de unutmamak lazım. Baros penaltıyı kaçırdı. Döndü top gol oldu. Kocaelispor akıllı oynadı kontra ataklarla işi bitirdi.

Yukarıda “İyi ki varsın Aragones” diye yazdım.Ama iş “İyi ki varsın Skibbe” ye doğru gidiyor. Galatasaray umarım Bordeaux’yu eler ve rahat bir nefes alır. Galatasaray taraftarı sabırlıdır. O maçta nasıl davranılması gerektiğini iyi bilir!Şansızlık keşke kaçan bir üç puan ile olsaydı. Ancak Galatasaray bu maçta Servet’i de kaybetti. Sanırım yaklaşık iki ay yok. Umarım yakın zamanda geri döner. Geçmiş olsun Servet!

23 Şubat 2009

http://www.jaglersport.com/yazi.php?id=276

Sular durulmuyor!

Galatasaray’da sular bir türlü durulmuyor. İstikrarsızlık yine ilk yarıdaki gibi alışkanlık haline geldi. Tren kaçmadan bu puan kayıplarına bir son vermek lazım artık...Skibbe geçen haftaki yanlışından bu hafta döndü ve Hakan Balta’nın yokluğunda o bölgeyi Volkan’a verdi.Durgun geçen ilk dakikaların ardından biraz tempo yapan Galatasaray’da Baros direğe takılmasa belki her şey farklı olabilirdi. Ama olmadı işte...

Barış’ın durgun oyunu ve yorgun Arda’nın etkisizliği Antalya kilidini aşamadı.Paragraf açıyorum bu adama. Lincoln...

Yokluğu çok bariz kendini belli ediyor. Geçen haftada onun yokluğundaki dakikalarda Galatasaray pozisyon üretmekte hakikaten zorlandı. Baros ve Nonda’nın formu da O’na bağlı. Çünkü bu forvetler servis beklerler. Antalya’da Galatasaray’ın sıkıntısı buydu. Sadece iki servisten; birinde Baros direği diğerinde ise kaleciyi geçemedi.Antalyaspor’un ise Mehmet Özdilek ile yükselen formu bu maçta tavan yaptı. Antalyaspor’un kolay kolay maç kaybedeceğini zannetmiyorum.Hakemleri yazmayacağım bu hafta. Çünkü onları; başlarında Oğuz Sarvan olduğu sürece kaale almıyorum.

Anlayana...

Adnan Polat’ın Divan Kurulu’ndaki konuşmasını herkesin bir kez daha dikkatle dinlemesini tavsiye ediyorum. Başkan çok düzgün konuştu. Ertesi gün ise Adnan Sezgin ve Haldun Üstünel’in basın toplantısı.Tepki geldi bazı kesimlerden. Canınız yanınca mı konuşuyorsunuz diye. Bir kez daha izleyin.Bu konuşmaların hepsi Türk Futbolu açısından çok önemli.Tabii anlayana...

Hemen akabinde Fenerbahçe Yönetim Kurulu üyesi Şekip Bey’in ‘’Kurumları yıpratarak sonuç almaya çalışıyorlar ama istikrar bu şekilde sağlanamaz’’ sözü gerçekten talihsiz bir açıklama. Şu MHK’nin yerinde bir başka MHK olsaydı ben o zaman neler yapacağınızı çok iyi biliyorum.Bir de Aziz Yıldırım’ın neden hakem hataları ile ilgili konuşmadığını hemen cevaplandırayım. Şu an Aziz Yıldırım’ın işi başından aşkın. Kendisi muhalifleriyle uğraşmaktan yorgun düşmüş vaziyette. Ondan olsa gerek. Ayrıca Federasyon’un başında Mahmut Özgener’in olduğunu da unutmamak lazım. Kendisini pek sever. Şu Federasyon’un başında Haluk Ulusoy olsaydı o zaman siz görün ortalık nasıldı!...

15 Şubat 2009

http://www.jaglersport.com/yazi.php?id=265

Biraz saygınlığınız olsun!

Şu satırlara başlarken maç ile ilgili yine hakem yazmaktan ben sıkıldım, tüm Türkiye sıkıldı. Ama hakemler böyle olunca gündem de onlardan oluşuyor..Maçın kahramanı olmaktan zevk alan bir hakem topluluğuyla karşı karşıyayız. Şu ülkede biraz saygınlığınız olsun ama nerde…

Ali Sami Yen Stadı’na bir hakem çıktı. Önce maçı katletti, sonra kendini kaybetti. Ama bu hakem sadece Sami Yen’de böyle değil. Nereye gitse kendini ön plana atıyor. Kendinden bahsettirmek için çaba sarf ediyor.Çok kırmızı karta şahit oldum ancak bu kadar ucuzunu ilk defa görüyorum. Adeta şaka gibi…

Penaltı olan bir pozisyonu oyuncu kendini yere attı diye gören ya da öyle görmek isteyen bir hakem. Sonrası ise tam bir felaket. Daha neler neler? İkinci sarıyı çıkarmak bu kadar ucuz mu Dereli. Söyle…?

Maça gelirsek çok fazla bir açıklaması yok. Golü bulduktan onu korumaya çalışan bir Galatasaray vardı tam 60 dakika boyunca on kişi oynayan. Karşındaki rakip Kayserispor. Öyle basit bir ekip olarak göremeyiz. 2. yarı tamamıyla oyun Kayserispor’un kontrolü altındaydı. 90’da da golü buldular. Yabancıları biraz daha kaliteli olsa üst sıralar için daha da iddalı olabilirler.

Galatasaray’da maç öncesi ısınırken Hakan Balta’nın sakatlanması büyük şansızlık. Ancak Skibbe o bölgede Volkan Yaman’ı neden düşünmedi kendi kendime bu soruyu soruyorum. Volkan Yaman tercihi daha iyi olabilirdi. Mehmet Topal’ı ideal yeri varken orda düşünmek biraz sıkıntı yarattı.

Bir Musa Aydın var…

Sivasspor’da bir oyuncu var.Adı Musa, soyadı Aydın. Büyük takımlarımız oradan buradan adı sanı duyulmamış isimler alacaklarına biraz kendi etraflarına baksınlar.İnanılmaz yetenekli, çalışkan bir futbolcu.. Alıyor, basıyor, veriyor, kaçıyor. Sivas’ın değişilmez isimlerinden biri. Nereye koysan oynar. Böyle bir futbolcu.. Son Kocaelispor maçında da iki asist yaptı. Bravo Musa.. Yolun açık olsun. Seni görmek istemeyenler bari sesimizi duysun…

8 Şubat 2009

http://www.jaglersport.com/yazi.php?id=259

Denizli'den canlı yayın!

Maç öncesinden başlayalım. Denizli yönetimi bu sezon her misafir takımı kale arkasına alıp fiyatları da ona göre düşük bir seviyede tutuyordu. Hatta geçtiğimiz hafta Ankaraspor seyircisini 1 TL gibi komik bir fiyata içeri aldılar.Galatasaray seyircisini bu maçta kapalıya alıp, fiyatları da 60 TL gibi bir seviyede tutmasını basın gözden kaçırmış olabilir ancak ben bu çifte standarta kafamı sallayıp geçemeyeceğim.

Denizli Emniyeti’ne de birkaç sözüm olacak. Her sene Galatasaray taraftarını arka kapıdan stada alan emniyet bu sene neden ön kapıyı tercih etti anlamış değilim. Bu kadar arbede yaşanmasının tek sebebi onlardır.Sayın Emniyet Müdürüyle yapılan konuşmada da kendileri suçlu oldukları kabul edip özür dilediler. Fakat özür dilemek bu kadar insanın zarar görmesini engelleyemedi ne yazık ki! Ayrıca her tarafı kapalı bir otobüsün içerisine onca taraftar varken biber gazı sıkan zihniyeti de kınıyorum! Basınımız üzerinde durulmaması gereken konular hakkında o kadar kafa yoracağına biraz bunlardan bahsetse ne güzel olur. İnsan sağlığı her şeyden önemli..

Maça gelince maçı canlı izleme fırsatı buldum. Servet’in dönüşü Galatasaray’ı inanılmaz rahatlattı. Zaten Denizlispor’un gücünü herkes biliyor. Galatasaray rahat bir üç puan aldı. Kendini fazla sıkmadı.Lincoln’ün olmayışı bariz kendini hissettiriyor. Denizlispor karşısında bu durum o kadar da gözükmedi. Fakat önemli maçlar geliyor. Umarım yakın zamanda takıma döner. Çünkü takımın vitesi Lincoln ile birlikte müthiş bir artış gösteriyor.

Denizli’de Galatasaray adına tek kayıp Ayhan Akman oldu.Denizlispor’a gelince Abraham ve Kratochvil ile hafta arasında yollar ayrıldı. Bu kararı yönetim tek başına mı aldı bilmiyorum. Ancak Denizlispor’un zaten kısıtlı bir kadrosu var. Bu yarışın içinde nasıl kalacaklar onlar daha iyi biliyorlardır herhalde.Denizli yönetimi, Denizli Emniyeti bu maçta sınıfta kaldılar. Bakalım Denizlispor ligde kalabilecek mi bunu da zaman gösterecek.

3 Şubat 2009

http://www.jaglersport.com/yazi.php?id=255

Buz gibi bir maç!

Saha nasıl olacak?Futbol oynanabilecek mi? “Aman sakatlık olmasın”larla dolu bir hafta…Sivas’ta maç öncesi konuşulanlar böyleydi. Sahaya baktığımızda bir kısmı buz, bir kısmı su, bir kısmı çamur ne ararsan var. Galatasaray’a baktığımızda ise bir çok oyuncusunu İstanbul’da bırakmış ve on yedi kişi ile zorlu bir deplasmana gelmiş.

İlk bakışta Hakan Balta’yı Emre Aşık ile beraber stoper olarak görüyoruz. Skibbe’nin tercihi böyle. Mehmet Topal’ı da oraya monte edebilirdi. Çünkü hazırlık maçlarında olsun kupa maçlarında olsun zaman zaman M.Topal’ı o bölgede gördük.

İki takım da temkinli başladı hatta ilk on-on beş dakika ayakta kalmaya çalışan futbolcuları gördük. Her ne kadar iki takım içinde şartlar eşit olsa bile Sivasspor’un avantajı var. Çünkü zemine daha alışıklar.Ayrıca idmanları bu tür sahalarda yapıyorlar. Bu önemli!

İlk yarıda çok da fazla bir şey olmadı. Uzun toplarla çıkmaya çalışan iki takım izledik. Aslında maçın kırılma anı ilk yarının son anında gelen kırmızı kart.. Galatasaray’ın böyle zor bir deplasmanda on kişi kalması Sivas’ın işini kolaylaştırdı. İkinci yarının ilk on dakikası içinde golü buldular. Galatasaray iyice oyundan düştü. Zaten eksiksiniz ve bu zeminde böyle bir maçta on kişi kalmışsınız. Baros’un da etkisiz oyunu buna eklenince Sivasspor üç puanı alıp liderliği sürdürdü.

Şimdi gelelim işin bir diğer boyutuna…

Bir yan hakem izledim bakın “yardımcı” değil yan hakem diyorum. Çünkü orta hakemine yardım falan etmedi. Ümit Karan’ı oyundan atışı tam bir hakem faciası.. Kameralardan görüyoruz. Her şey çok net. Taç çizgisinde yerdeki buzlara vuran Ümit’i neden oyundan attırdığını ben açıkçası anlam veremedim. Ümit’in hakeme sözlü olarak dediği tek şey “çok ayıp”. Başka da bir şey yok. Bunu çok net görüyoruz. Acaba birkaç buz parçası üstüne geldi diye mi oyundan attırdı! Hakemlerimiz devre arası ne kadar da alıngan olmuş! Şu maçlara bir kere olsun müdahale etmeyin. Maça damganızı vurmayın. Sizden çok da zor olan bir şey istemiyoruz.

Geçtiğimiz haftalarda bu hakem arkadaşlar bir basın toplantısı düzenlediler. Bülent Yıldırım’ın yaptığı konuşma karşısında şok oldum. İlk yarıdaki hakemlerimizi kendisi başarılı bulmuş. Bunu gözlemci puanlarından anlayabilirmişiz. Kahkahalara boğdu beni. Ama suç Bülent’te değil. Böylesine bir kaos ortamı içinde hala MHK başkanlığını sürdüren dürüst hakem hocası Oğuz Sarvan’da…Buradan anlaşılan şu ki; bu yarıda yine konuşulan hakemler olacak. Daha ilk maçtan bunu rahatça gördük zaten. Ne diyeyim; Allah ligimizi bu hakem facialardan kurtarsın!

26 Ocak 2009 yazısıdır...

http://www.jaglersport.com/yazi.php?id=247