31 Mart 2010 Çarşamba

FIFA Dünya Sıralaması

Türkiye, Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği ''FIFA'' tarafından hazırlanan ve uzun süredir düşüşte olduğu dünya sıralamasında 6 basamak birden yükseldi ve 770 puanla 35. sırada yer aldı.

1-İspanya (1602)
2-Brezilya (1589)
3-Hollanda (1261)
4-Portekiz (1214)
5-İtalya (1183)
6-Almanya (1157)
7-İngiltere (1120)
8-Fransa (1077)
9-Arjantin (1075)
10-Hırvatistan (1051)
11-Yunanistan (1032)
12-Rusya (1009)

35-TÜRKİYE (770)

29 Mart 2010 Pazartesi

Ağır Darbe!

Galatasaray için lig yarışında bu mağlubiyet ağır bir yara oldu. Önemli bir avantajı vardı Galatasaray’ın . Ancak bunu kendi evinde en önemli rakibine karşı kaybetti.

Daha 20. saniyede 1-0 öne geçebilirdi Galatasaray ama olmadı. Fenerbahçe topa daha fazla sahip olsa da etkili ataklar Galatasaray’dan geldi. Ancak pozisyona puan vermiyorlar.
Selçuk uzaydan bir top gönderdi.Leo Franco da içeri aldı.

Derbi maçlarda bulduğunuz zaman pozisyonları harcamayacaksınız. Pozisyon açısından zengin olmayan bir maçta Fenerbahçe istediğini aldı.

Galatasaray taraftarı Leo’ya tepki gösterdi. Sonuna kadar da haklılar. Galatasaray Taffarel ve Mondragon’dan sonra ne yazık ki kaleci konusunda dikiş tutturamadı.

Aykut’a çok şans tanınmadı. O da bazı maçlarda bulduğu şansları iyi kullanamadı. Ancak kaleci alıyorsanız eğer bu tür hataları yapmayacak. Bu kadar tecrübeli bir kaleci böyle bir hata yapamaz. Yapma şansı yok. Verin formayı Ufuk veya Aykut’a . Hata olsa da bırakın hatayı “bizim çocuklar” yapsın. Sezon başından beri bu iki kaleciden biri oynasa Galatasaray için daha hayırlı olurdu. Çünkü Franco’dan hiçbir eksikleri yok.

Bu kalecinin zaten İspanya kariyeri tartışma konusu. Sezon başından beri de bir maçı bir maçına uymuyor. İki Fenerbahçe maçında da mağlubiyetlerde baş rol oynadı . Umarım sezon sonu bavulunu eline verirler. Çünkü Galatasaray taraftarının artık tahammülü kalmadı.

Cüneyt Çakır’a gelelim. Avrupa’daki bir numaralı hakemimiz öyle değil mi?

Büyük hakemseniz bu tür maçları da kaldıracaksınız. Normal şartlarda maçı çok temiz bir şekilde yönetebilirdi Cüneyt Çakır. Çünkü yetenekli bir hakem. Uefa ‘da 1. kategori yapmış bir hakemin yeteneği zaten tartışılmaz. Peki noldu da bu maç kötüydü. Sanırım diyet ödedi.
Bunun başka bir açıklaması yok!

23 Mart 2010 Salı

Acı Acı gülüyoruz!!!

İlk 10 dakika iyi başlayan bir Galatasaray vardı…
Giovanni ve Jo iki fırsat yakaladı. Ancak maça damgası vuracağını daha ilk dakikadan belli eden Onur bunlara engel oldu.

Ortada giden maçta dengeyi Emre Güngör bozdu. Oyununu bugüne kadar beğendiğim , Milli takım seviyesine gelen bir oyuncunun yapmaması gerekeni yaptı Emre. Rijkaard Servet’i kesmiş , sana güvenmiş. Bu tür hareketlerden uzak durması gereken bölgede bu riski almasına anlam veremedim. Maçın geneline baktığımızda iyi bir oyun koydu Emre ancak o hareket maçı kaybettirdi Galatasaray ‘a.
Trabzonspor belki avantajı yakaladıktan sonra farkı daha da açabilirdi. Net pozisyonları kaçırdılar. Ancak şunu bilmeliler. Bu kadar pozisyon harcanmaz. Özellikle Umut Bulut…
Adeta takımın kaderiyle oynuyor. İnanılmaz gereksiz işler yapıyor. Her maçta bunları tekrarlaması bana göre Trabzonspor’ a zarar veriyor. Puan cetvelinde hak ettikleri yerde değiller.

Hakemlerimizi bazen övüyoruz , bazen yeriyoruz. Ancak bizim hakemlerimizin standartının olmayışı tüm futbolseverleri üzüyor. Merkez Hakem Kurulu da buna çanak tutuyor. Öyle ki ; siz 15 Mart 2009 tarihinde Yunus Yıldırım’ı Trabzonspor-Galatasaray maçına görevlendirmişsiniz. O maçta da Yunus Yıldırım’ın skandal kararları devam etmiş. Tam 1 yıl sonra yine bu hakemi Trabzonspor- Galatasaray maçına veriyorsunuz. O süre içinde Yunus Yıldırım’ı kupa dahil hiçbir Galatasaray maçına vermemişsiniz. Sonra kalkıp buna tesadüf diyemezsiniz. Bir oyuncunun bir maçta kart görmesi için illa rakibin ayağının kırılması mı gerekiyor. Veya elle oynayan bir oyuncu kart almayacaksa kim kart görecek ?

Son oynanan Trabzonspor-Galatasaray maçının tek sarı kart ile bitmesi tam anlamıyla skandaldır.
Sayın Sarvan’ın atamaları hep böyle mantıksız şekilde gidiyor. Hep insanların aklında soru işaretleri …
Cevabını bulamadıkları sorular var. Bu kurumun başına geçmek çok kolay . Hele bir de eski hakemseniz ; tam istediğiniz gibi her şey. Ama işte her şey bununla bitmiyor. Bu işin kilit noktaları bu tip ayrıntılar. Bu krizi iyi yöneteceksiniz ki işte o zaman işi hakkıyla yerine getireceksiniz. Yeri geliyor hakemini savunan yeri geliyor çıtını çıkartmayan tutumlar hakemlerin de güvenini sarsıyor.

Bir başka konu.Geçen hafta da yazdım.Genelde bazı maçlarından sonra yazıyorum Kuddusi Müftüoğlu’nu. Eğer bir hakem her yönettiği maçtan sonra konuşuluyorsa o zaman sıkıntı var demektir. Geçen hafta bu hakem Sami Yen’de Galatasaray maçına çıkmış. Bu hafta da sanki geçen maçta çok başarılıymış gibi Fenerbahçe maçına veriliyor. Adeta ödüllendirme gibi.

Mimlenme terimi vardır ya Sayın Müftüoğlu’da ne yazık ki bu kategoride. Geçmiş zamanda yönettiği maçlar bunun nedeni olabilir. Hakemliği bırakıp, sonra geri dönmesi de anlamsız.
Hani bir maç esnasında demişti ya Sinan Engin “ Korkma Kuddusi ben seni korurum” diye..
Biz sahada bir futbol maçından ziyade sanırım bazı kişilerin arka plandan yönettiği bir tiyatro izliyoruz. Ve bu duruma ne yazık ki acı acı gülüyoruz…

19 Mart 2010 Cuma

Savaşkan İlmak Röportajı...

Jaglersport.com köşe yazarı Sayın Savaşkan İlmak ile güzel bir söyleşi yaptık. Ligin gidişatı,Milli Takım ve Beşiktaş'tan konuştuk. İyi seyirler...

Umut Can ÜNER:Savaşkan Hocam röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim.
Savaşkan İLMAK: Ben teşekkür ediyorum; haydi rastgele :)

Üner:Öncelikle Beşiktaş ile başlayalım isterseniz. Beşiktaş’ın sezona kötü başlamasının nedenleri neydi size göre?

Sİ: Çifte kupanın ağırlığı belki de… Geçtiğimiz sezonun ortalarına dönersek, neredeyse havlu atmış bir Beşiktaş ve oldukça zayıf gözüken şampiyonluk olasılığı vardı; ama Beşiktaş deyim yerindeyse bir mucize gerçekleştirdi ve hem ligde hem de kupada mutlu sona ulaştı. Elbette bu depar sürecinde hem psikolojik açıdan hem de fiziksel olarak tüm gücünü kullandı. 2009-2010 sezonu başlarken de adeta, 100 metre yarışını birkaç dakika önce tamamlamış bir atlet gibiydi… Tükenmiş görünüyordu. Bunu doğal bulmuyorum; üst düzey bir takımda, yaz dönemi çok daha verimli geçirilmiş olmalıydı. Halbuki geçtiğimiz yaz, Beşiktaş’ın gündeminde yeni sezon hazırlığından çok Mustafa Denizli’nin Çeşme’den İstanbul’a dönüp dönmeyeceği sorusu vardı…

Üner :Peki nasıl toparladı bu takım en büyük faktör neydi ?

: Yine Mustafa Denizli diyeceğim… O ne derece konsantre oluyorsa takımı da aynı düzeyde lige katılıyor… Fakat, böyle bir değerlendirmede gerçekten bilimsel ve adil olmak istiyorsak şunu söylemeliyiz: Beşiktaş, düşüş içinde olduğu dönemlerde de aslında derli toplu oynuyor. Özellikle savunma hattı, Gökhan’lı Recep’li günlerdeki gibi güven veriyor. Yanlış anımsamıyorsam 1989-90 sezonunda takım 34 maçta 20 gol yemişti. Ligin son çeyreğinde olmamıza karşın siyah-beyazlıların henüz 15 gol yemiş olması, savunma hattındaki başarının şimdiki göstergesi. Bakıyoruz, bu sezon Beşiktaş’a en yakın performansı Kayserispor göstermiş ve o da 21 gol yemiş… Kısacası, kolay gol yemeyen ve “yenemediğinde yenilmemeyi başaran” Beşiktaş, şimdi eni konu toparlanmış gözüküyor; ama yol bitti mi? Hayır… Ve bu sezonun finali geçen yıldan daha çekişmeli olacak…


Üner :Mustafa Denizli hakkındaki görüşleriniz neler?

: Galiba buraya kadar söylediklerimin önemli kısmı Mustafa Denizli’ye de gönderme yapıyor; O, Türk futbolu için önemli bir referans. Futbolda nereden nereye geldiğimizi, neler yaşadığımızı ve daha neler başarabileceğimizi gösteriyor bize. Profesyonellerin bu tür bağlılıklarını vurgulamaktan çok hoşlanmam ama biliyorum ki Denizli çok iyi bir Beşiktaşlı. Dümende O’nun oturması bir Beşiktaşlı olarak -zaman zaman neyi, niye yaptığını anlayamasam da- bana güven veriyor. Tanrı Denizli’ye sağlık versin…

Üner :Sayın Denizli için kahin, ballı vb. gibi sıra dışı ifadeler kullanılıyor basında kimi zaman. Mustafa Denizli gelecek sezon da devam etmeli mi?

: Kahinliği, istatistiği iyi okumasından. Bu işi bir de Yanal iyi yapıyor. Gelecek yıl içinse önce sağlığı iyi olmalı. Tabii Denizli’nin tepede bir başına başarı yaratması olanaksız. Bu bakımdan Denizli ile Demirören arasındaki ilişkide hatlar daha net çizilmeli. Bu önerim, menajerliğin Beşiktaş kulüp kurgusu içinde yeniden ele alınması bağlamında düşünülebilir. Sözünü ettiğim hatların belirgin olması durumunda “başarıyı yinelemek” neden mümkün olmasın ki? Değişiklik zamanı mı? Aylar önce Milli Takım’ın Fatih Terim konusunda izlediği -bana göre- kusurlu yoldaki gibi “Önce kralı devirelim; gerisini sonra düşünürüz!” tavrı çok riskli. Denizli elbette Beşiktaş’ın son hocası olmayacak, O’ndan sonra da Beşiktaş kendisine yaraşır bir hoca bulacak; ama süreç profesyonelce yönetilmeli. Beşiktaş maddi ve manevi açıdan zarara uğratılmamalı. Burada bir nokta da “vefa” duygumuza değiyor ve şimdiden çok kesin biçimde söyleyebiliriz ki Mustafa Denizli, Beşiktaş’tan kırgın gönderilmeyi hak etmeyecek biri…

Üner :Yıldırım Demirören hakkında neler düşünüyorsunuz? Yeniden başkan seçilmesi ve Beşiktaş’ın geleceği hakkında endişeleriniz var mı?

: Yeniden Başkan seçilmesi hakkında Demirören’e ve sevenlerine “Hayırlı olsun!” diyorum… Tüm duyarlı Beşiktaşlılar gibi ben de bugüne dek kulübe kattıklarından ötürü kendilerine minnet duyuyorum; fakat kulübün mali tablosunun kötüye gidişini de önemsiyorum. Ortada bir manzara var: Her geçen gün borç bataklığına biraz daha gömülen bir kulüp ve her geçen gün biraz daha fazla alacaklı hale gelen bir başkan… Peki, bu vakanın hangi yakası iyi durumda gösterilebilir? Biliyoruz ki iyi kulüpler, güçlü takımlar, sağlam mali yapılardan doğuyor. İstisnalar vardır elbette; ama onlar da uzun ömürlü olamıyorlar. Öte yandan bugüne dek biraz da Çarşı grubunun popülerleşmesiyle tribün renkliliğini artıran Beşiktaş’ta bu renkliliği yok edecek baskıcı uygulamalara yönelim olması hoşuma gitmiyor. Gerekçesi ne olursa olsun, demokrasi hiçbir ortamda kısıtlanmamalı. Beşiktaş kültürünün böyle kısıtlayıcı yaklaşımlara zaten elverişli olmadığını düşünüyorum. Bunu yalnızca kendi adıma, sade bir Beşiktaşlı olarak söylüyorum. Galiba daha iyi seçenekler düşünmek içinse gelecek kongreyi beklemek lazım ve o güne dek de Beşiktaş için yapılacak en iyi şey, seçilmiş Başkan’a her iyi adımında destek olmak. Yanlışları, başarısızlıkları bir köşeye kaydetmek de bir bu kadar önemli. Sonuçta üzülerek söylüyorum ki endişelerim var…

Üner : Ligimize bakarsak Ankaraspor olayı ile ilgili bir ivme kaybetti ligimiz diye düşünüyorum. Şimdi de Diyarbakırspor durumları var. Siz neler düşünüyorsunuz ?

: Size katılıyorum; Ankaraspor vakasından sonra ligimiz 18’de 1 oranında ivme kaybetti. Üstelik Ankaraspor bir bakıma benim eski mahallemin takımıydı. Tuhaf olan, bir kulübü bu hale getirenlerin -onlar her kimse işte- yaptırıma uğramaması. Böyleyken, insanlar gelecekte aynı kusuru işlemekten korkarlar mı hiç?.. Diyarbakırspor olayı ise tamamen farklı bir durum. Ben, konunun düğüm noktasında Diyarbakırspor yönetiminde söz sahibi olan kişilerin bulunduğunu düşünüyorum. Onlar eğer dürüst olursa, ikna güçlerini kullanabilirse sorunların çözümü kolaylaşır. Fakat özeleştiri yapmayan, sadece suçlayan ve “karakolda doğru söyleyip mahkemede şaşan” tutumlar sorunu çözmez, tersine tırmandırır. Geçtiğimiz hafta Jagler Sport’taki yazımda “Diyarbakırspor benim için sadece bir futbol kulübü; ötesi yok. Ne fazladan müsamahayı ne de özel bir antipatiyi hak ediyor benim gözümde…” derken de bunu kastediyordum. Kurallara uymalı, kuralların gerektirdiği sonuçlara saygı duymalı Diyarbakırspor. Kendi yazgısını kendisinin çizdiğini kabullenmeli en başta.

Üner :İpi kim göğüsler bu sene? Fenerbahçe yarıştan koptu mu sizce?

: Bunu söylemek için çok erken. Fenerbahçe’de ligin gidişini değiştirecek oyuncular var. Ama bir bakıma inisiyatifi kaybettiler; Fenerbahçe’nin kaderine başka takımlar karar verecek. Beşiktaş, önümüzdeki üç haftayı kayıpsız atlatması durumunda zirvenin en güçlü adayına dönüşebilir. Üstelik siyah beyazlılar, bu üç haftada Kasımpaşa, Eskişehir, Ankaragücü gibi gücü sınırlı takımlarla karşılaşacak. …

Üner :Gittiği her takıma başarı getiren Ertuğrul Sağlam Bursaspor ile şampiyonluğa koşuyor.
Bunu başarabilirler mi?

: Bursaspor’un şampiyonluğunu sürpriz saymayacak kişiler çoğalmış gözüküyor; ama ben, Ertuğrul Sağlam’ın şampiyonluğa erişmiş bir takımın teknik direktörü olmasını çok istememe rağmen, bu olasılığı Bursa’da gerçekleştirebileceğine fazla ihtimal vermiyorum. Dilerim bunu ileride Beşiktaş’ta başarır. Şampiyonluk için asıl favorim ise Galatasaray. İnanın, sizi sevindirmek için bunu söylemiyorum; takımınızın olağanüstü ofansif potansiyeli ve sakatlara rağmen direnmiş, yarıştan kopmamış olması, tabii bir de Rijkaard faktörü böyle düşünmemde etken.

Üner :Beşiktaş neden sabır göstermedi Ertuğrul Hoca’ya ?

: İç dengelerle ilgili bir durumdu. Ertuğrul’un Beşiktaş’a teknik direktör olduğu dönemde, orduda terfi bekleyen generaller gibi Beşiktaş’ın kapısında teknik direktör olmayı bekleyen daha deneyimli Beşiktaşlılar vardı. Ziya ve Samet mesela. Ertuğrul, bu iki güçlü adayı eleyerek koltuğa oturdu. Demirören’in toleransları da böylece daralmış oldu. Ertuğrul, tıpkı Galatasaray’da Bülent’in gelişi gibi, az zamanda olağanüstü şeyler başarma zorunluluğu ile takımın başına geçti. Ve mesela Aziz Yıldırım’ın Daum’a gösterdiği sabrı Yıldırım Demirören Ertuğrul’a gösterebilseydi, ikinci sezonda çok şey değişebilirdi. Sanıyorum ki şimdi İbrahim Yazıcı bu toleransı gösterme şansına sahip ve Ertuğrul da önündeki daha geniş alanı kullanıp depar atıyor. Beşiktaş’ta Ertuğrul olayını tribünle Ertuğrul arasındaki bir olay olarak görmüyorum. Yönetimle kulübe arasında yaşandı ve bitti. Biz, “tadı damağımızda kaldı” demekle yetiniyoruz…

Üner :Ankaraspor düştü , Diyarbakırspor ‘ a da bu saatten sonra düştü gözüyle bakılıyor. 3. kim olur?

: Diyarbakırspor’un düşüşüne kesin gözüyle bakmayanlardanım; konu politikleştikçe olasılıklar da değişiyor tabii. Kendine çeki düzen vermezse Denizlispor düşecek bir diğer takım olabilir. Hakan Kutlu’yu Ankara’dan tanıyorum, tam bir cengâverdir. Son haftaya kadar teslim olmayacaktır; ama yine de takımı, lige tutunmak için O’nun kadar arzulu görünmüyor.

Üner :Euro 2016 için bu ülke hazır mı size göre?

: Hayır, hazır değiliz. Hazırlık düzeyimizi ve şansımızı şu anda %10 düzeyinde görüyorum. Futbol mentalitesi açısından bakarsak Terim’in bıraktığı yerdeyiz; ne daha ileride ne de daha geride… Futbol kültürü açısından bakılınca Diyarbakır sözün bittiği yer ve biz orada bir yerdeyiz işte… Organizasyon ve tesisler açısından bakınca da şimdilik her şey kağıt üstünde görünüyor. Evet, internette dolaşan hayali stadyum fotoğrafları, birer photoshop harikası; ama ya finansman, proje, inşaat… Bütün bunlar için devlet garantisi var; fakat UEFA sadece kağıt üstündeki garantiye itibar etmeyecek. Üniversiade-2011 Erzurum için de durum neredeyse aynı. Bir Erzurumlu olarak sözü oraya getirmeyi özellikle istiyorum; çünkü büyük organizasyonlara hakikaten büyük çapta, topyekün hazırlanmak gerektiğini düşünüyorum. Hem Euro 2016’ya hem de Üniversiade-2011’e somut adımlar atmak için önümüzde kritik bir bahar mevsimi var. Futbolcular sezonun son düzlüğünü koşarken Türk futbolunu yönetenler de onlar kadar iyi koşarsa Mayıs ortasında Avrupa finallerini alma şansımız % 30-40’lara yükselebilir. Öte yanda İtalya ve Fransa’nın rakip olduğunu unutmamak gerek. Bunlar, çok köklü gelenekleri olan futbol ülkeleri ve özellikle İtalya, turnuvayı almayı bir yenileşim projesi başlatabilmek hayaliyle daha çok istiyor. UEFA’nın da İtalyan restorasyonu olasılığına sıcak baktığını sezinleyebiliyoruz…

Üner :Hiddink milli takımımızda neleri değiştirir?

Sİ: Guus Hiddink gibi düşünmeye çalışalım; O’nun önünde tek seçenek var: Takımı hızlı biçimde gençleştirecek ve bu operasyonla eş zamanlı olarak 2012’ye gidiş yolunda işini aksatmayacak. Koşan ve 90 dakika gol arayan bir takım yaratmaya çalışacak çünkü. Çalışan makinanın dişlilerini, motoru durdurmadan değiştirecek deyim yerindeyse. Öte yandan Hiddink’in, kendisinden bekleneni çok iyi bildiğini düşünüyorum. O’ndan, O’nun en iyi yaptığı işi bekliyoruz: Hücum zenginliği olan, gösterişli futbol oynayan ve pes etmeyen bir takım… Bunlar, Milli Takım’ın Terim’den devreden karakteri ile örtüşen özellikler. Hiddink, büyük olasılıkla bunu ileriye götürecektir. Yardımcıları nasıl bir performans gösterecek, elbette bu da önemli. O bağlamda, mesela Tugay’ın Galatasaray alt yapısının başına değil de Hiddink’in yardımcılığına getirilmesini dilerdim ben. Böyle düşünmemin nedeni Oğuz’u beğenmemem değil, Milli Takım’daki lejyonerlerimizin çokluğu. Hollandalı teknik adam, neredeyse yarısı Avrupa liglerinde oynayan bir takımla çalışacak. Kimseye, bir şey kanıtlamak zorunda olmasa da bu, esaslı meydan okuma gerektirecek bir durum…

Üner :Önce 2012 Avrupa Şampiyonası sonrasında Dünya Kupası 2’de 2 yapabilir miyiz?

: Hayalden kim ölmüş ki, biz ölelim… Şaka bir yana, yükselen futbolumuza yeni bir eşik atlatmak istiyorsak en iyi fırsat 2012 olacaktır. Kulüplerimizin gelecek iki yıl boyunca Avrupa arenasında gösterecekleri başarı -veya başarısızlık- da bu bakımdan önemli. Yani bu başarı veya başarısızlık, hem sonraki turnuva için kayda değer bir ipucu verecek hem de zaten başarılı veya başarısız olma durumunun bizzat kendisini oluşturacak…

Üner :2012 grubumuzu nasıl değerlendiriyorsunuz? Her şey istediğimiz gibi mi yoksa bize mi öyle geliyor?

: Zorlu bir grup… Almanya’yı alt etmek mi, Belçika ve Avusturya gibi futbolu bilen ülkeler karşısında fire vermemek mi, yoksa Azerbaycan ve Kazakistan gibi tüm turnuva boyunca birkaç prestij puanı için savaşacak ve o uğurda her şeyi deneyecek takımların çelmesine takılmadan yürümek mi zor? Hangisi daha zor? Grubumuzda bu sorunun yanıtını arayacağız. Ciddiyeti elimizden bırakacağımız tek maç bile bizi hedeften saptırabilir. Bu bakımdan işi zor görüyorum. Elbette Almanya’nın da işi çok zor olacak. Türkiye, Azerbaycan ve Kazakistan’a bakıp, Türk üçgeninde ne yapacaklarının hesabını tutuyor şimdi Almanlar… Ben, bu gruptaki şansımızı Türkiye’de oynayacağımız Almanya ve deplasmanda oynayacağımız Belçika, Avusturya maçlarının belirleyeceğini düşünüyorum. Bu üç karşılaşmadan çıkaracağımız 7 puan bizim için feneri yakabilir…

Üner :Peki Savaşkan Hocam son soruma geçeyim var mıdır futbolun adaleti :) ?

: Var elbette; olmasaydı, bu kadar sever miydik futbolu : ) Hem futbolun adaleti olmasaydı Cim Bom Bom hala zirveye ortak olur muydu?..
Üner: :)

Üner:Teşekkür ederim bana zaman ayırdığınız için..

: Ben teşekkür ediyorum. Yazılarını dikkatle okuduğum, Galatasaray’ı daha yakından tanımak adına referans saydığım bir yazar arkadaşımla söyleşmek benim için büyük zevkti…

Yasal Uyarı:Röportaj kaynak belirtilmeden kullanılmamalıdır.

Uefa Avrupa Ligi çeyrek Final eşleşmeleri

Çeyrek final ilk maçlarının 1 Nisan Perşembe günü, rövanş karşılaşmalarının ise 8 Nisan Perşembe günü oynanacağı ligde, yarı final mücadeleleri 22 ve 29 Nisan'da oynanacak.

Avrupa Ligi finali 12 Mayıs'ta Almanya Hamburg'taki HSH Nordbank Arena'da oynanacak.

Hamburg evinde oynanacak bu finalde yer almak için şansını sürdürüyor.

ÇEYREK FİNAL EŞLEŞMELERİ

FULHAM - WOLFSBURG
HAMBURG - STANDARD LIEGE
VALENCIA - ATLETICO MADRID
BENFICA - LIVERPOOL

YARI FINAL EŞLEŞMELERİ


HAMBURG - STANDARD LIEGE // FULHAM - WOLFSBURG
VALENCIA - ATLETICO MADRID // BENFICA - LIVERPOOL

Şampiyonlar ligi 2010 Çeyrek final eşleşmeleri


ÇEYREK FİNAL EŞLEŞMELERİ

LYON- BORDEAUX
BAYERN MUNIH - MANCHESTER UNITED
ARSENAL - BARCELONA
INTER - CSKA MOSKOVA

YARI FİNAL EŞLEŞMELERİ

BAYERN MUNIH - MANCHESTER UNITED // LYON- BORDEAUX
ARSENAL - BARCELONA // CSKA MOSKOVA- INTER

Şampiyonlar Ligi ve Uefa Avrupa Ligi kuraları çekiliyor..

UEFA Avrupa Şampiyonlar Ligi çeyrek final ve yarı final kuraları TSİ 13.00'de, UEFA Avrupa Ligi çeyrek final ve yarı final kuraları ise TSİ 14.00'de çekilecek.

Kura çekimi İsviçre'nin Nyon kentinde yapılacak.

Avrupa Şampiyonlar Ligi'nde Çeyrek Finale yükselenler:

Barcelona, Bayern Münih, Inter, Manchester United, Arsenal, Bordeaux, Lyon, ve CSKA Moskova

UEFA Avrupa Ligi'nde Çeyrek Finale yükselenler:

Liverpool, Valencia, Atletico Madrid, Fulham, Hamburg, Wolfsburg, Benfica ve Standard Liege

16 Mart 2010 Salı

Keita İstedi mi...

Geçen haftadan dersler çıkarılmış bu belli. Eskişehir deplasmanında Galatasaray tanınmayacak haldeydi. Ankaragücü maçına da hemen maçı koparalım havasında çıktılar. Maçın başında istediği golü de buldu Galatasaray. Bu dakikadan sonra aslında gerçek Galatasaray’ı göremedik pek. Çünkü skorun getirdiği avantaj ile rakibe bıraktı oyunu.

Ankaragücü de bunu fırsat bilerek pas yapmaya başladı. Pas yaptılar yapmasına da Galatasaray on sekizine giremediler. İşi iyice abartıp 30-40 metrelik uzun toplar atmaya başlayınca Geremi’nin hatasını Keita affetmedi. Sonra da Galatasaray zaten oyunu iyice rölantiye aldı.

Ümit Özat diyor ki ; “67 kişilik bir ekiptik. Sayıyı düşürdük.Kadromuz çok derin”.

Ama ben futbol olarak Ankaragücü’nde hiç bir şey göremedim.Vasell ileride o kadar yalnız ki. Bir şeyler yapma gayretinde ancak destek veren yok. Belki Rothen olsaydı iyi anlaşabilirler miydi diye soruyorum? Ancak Neill o kadar iyi oynadı ki buna izin vereceğini hiç sanmıyorum.

Lucas Neill demişken ; inanılmaz seri bir oyuncu olduğunu da bu maçta net anladık.Sabri çıktı.Sağ beke geçti yine sırıtmadı ki daha önce o bölgede oynamışlığı var. Son golde de katkısı Keita kadar büyük.

Milan Baros’un dönüşü moralli oldu kendisi açısından . 12-13 dakika oynamasına rağmen golünü attı yine. Tam forma ulaştığında formayı kapar gibi gözüküyor. Jo ile ikisi iyi bir ikili olur.Ancak Rijkaard’ın oyun düzeninde iki forvet yok.Bunu hem Barcelona’dan biliyoruz.Hem de zamanında Nonda ile Baros’u bir maç dışında beraber sahada göremedik.

Bu arada Kuddusi Müftüoğlu’nun bu sezonki 4. Galatasaray maçı oldu bu. Bunların 3‘ü Sami Yen’de oynanan maçlar. Sayın Sarvan’a sorsak “tesadüf” der. Yorumsuz!!!

Bursaspor gümbür gümbür geliyor.Salı günü federasyon toplanacak ve çıkması beklenen karara göre Bursaspor liderliği ele geçirecek.Liderlik baskısı zordur.Hele ki ligin bitimine sayılı haftalar kala bunu yaşamak çok önemli. Ertuğrul Sağlam ekibine güveniyor.
Ayrıca şunu da belirteyim. Ertuğrul Sağlam federasyonun belirlediği maç günleri konusunda sonuna kadar haklı eleştirisinde. Bunu kim nasıl düşündü onu bilemem. Ama yanlıştan dönülmeli. Her takıma eşit mesafede yaklaşılmalı diye düşünüyorum.

7 Mart 2010 Pazar

Abdullah Avcı'yı anlayabilmek...

http://www.jaglersport.com/yazi.php?id=542

Bir takım düşünün ligdeki 34 maçın 34’nü de deplasmanda oynayan…
Futbolda taraftarın gücü o kadar önemli ki.İstanbul Belediyespor bu güçten mahrum.

Abdullah Avcı ile konuya başlayalım.İstanbulspor Paf takım ve sonrasında Galatasaray Paf takımında başlayan kariyeri, 17 yaş altı genç Milli Takım ile devam etti.Bu genç takım ile Avrupa Şampiyonluğu yaşadı.Dünya Gençler Şampiyonası’nda ise 4.lüğü var.

O takımda kimler yok ki…

Volkan Babacan,Caner Erkin,Tevfik Köse,Nuri Şahin,Özgürcan Özcan,Onur Kıvrak,Aydın Yılmaz…

Nuri Şahin’i ,Caner Erkin’i anlatmaya gerek yok.Onur Kıvrak şu an Trabzonspor’un direkt oynayan kalecisi.Volkan Babacan Fenerbahçe’de fırsat bulsa oynayacak.Tevfik Köse ‘yi Abdullah Avcı bu sezon ortası İstanbul Belediye’ye aldırdı.İzlemeyenler Tevfik’i dikkatle izlesinler.

Yetenek avcısı Abdullah Avcı.

Daha sonra o dönem Lig A’da bulunan İstanbul Belediyespor’un başına geçti.Bu hedefsiz takımı ilk yılında Süper lig’e taşıdı.

Hala Super Lig’de Belediye takımı.Geçen sezon kötü bir sezon geçirdiler.Ama bu ligde surprizlere imza atmaya devam ediyorlar ve edecekler.

Takımı ileri itecek bir taraftar gücünden yoksunlar.Bu yüzden Abdullah Avcı da takımına ya genç,başarıya aç oyuncu takviye ediyor ya da kendini yeniden ispat etmek isteyenlere kapısını açıyor.Başka türlü bir sonuca bu takımla ulaşamayacağını biliyor.

Hedefsizlik bir ekip için en kötü şey.Bir futbolcunun İ.Belediye takımına gelmesi bazı kesimlerin de söylediği gibi kolay yolu seçmek midir? Şehir,taraftar baskısının olmaması ve bununla beraber yan gelip yatmak mıdır?

İlk bakışta böyle düşünüle bilinir. Kimi futbolcular da bu kafayla bu takıma gelebilir ki gelenler var. Şimdi düşünün böyle bir takımı toparlamak , yönetmek ne kadar zor.
Abdullah Avcı bunu başarıyor. Bence en zor olanı yapıyor.Belki maddi problemleri yok ama bu ekibin daha büyük sorunları var.O yüzden diyorum ya Abdullah Avcı bana göre çok büyük bir değer. O’nun yerinde bir başkası olsa ne kadar dayanabilirdi ki?

Bu adamı iddaalı bir takımın başında gördüğümüz zaman herkes bazı şeyleri daha net anlayacak.
Şunu da belirteyim artık hedefleri olan bir takımın başına geçme zamanı gelmedi mi Abdullah Hoca…

1 Mart 2010 Pazartesi

BİR İHTİMAL DAHA VAR O DA ŞAMPİYONLUK MU DERSİN!

Galatasaray tribünlerinin açtığı pankart…
Galatasaray’ın tutunacak tek dalı kaldı o da lig.Kasımpaşa maçı öncesi Fenerbahçe’nin mağlup olması ve aradaki farkın açılacak olması Galatasaray’ı inanılmaz iştahlandırmış.

Bu takım Perşembe günü maç yapmamış olsa tamam diyeceğim.Maçın genelinde müthiş bir tempo yaptı Galatasaray.Kasımpaşa’nın açık futbolu da buna çanak tuttu.İkinci yarı ara ara tempo kaybolsa da özellikle Giovanni Dos Santos güzel oyunu takıma müthiş katkı sağladı.

Galatasaray belki ilk yarıda maçı koparabilirdi.Ancak çok net pozisyonlar kaçtı.İkinci yarı Galatasaray yine bastı,aldı ,top yaptı.Ama Kasımpaşa’yı da yabana atmamak lazım.Özellikle belli bölgelerde iyi top yapmaları beraberlik golünü de getirdi.

Fakat şu Galatasaray’ı durdurmak çok zor.Dos Santos ‘un topla olan hızı ve beraberinde Keita’nın jeneriklik golü…

Jo olduğu zaman Galatasaray ilerde top tutabiliyor..Geçen haftada bunu biraz görmüştük.
Top ilerde dolaşınca Galatasaray’ın bu oyuncularla etkili olamaması imkansız.
Rakip savunma Jo,Keita ve Arda ile uğraşmaktan Dos Santos’a önlem alamadı.Dos Santos da gününde olduğunda bize neler yapabileceğini gösterdi.Çok boş alan buldu ve oralara iyi girdi.

Keita her zaman ki gibi.Parladığı zaman etrafına ışık saçıyor.Bu maçta biraz aceleci olmasa maç çok daha erken bitebilirdi.
Sabri ‘nin dönüşü beklediğim gibi oldu.En azından sağdan bindirmeleri yerindeydi. Sakatlık yüzünden biraz eksiklikleri var. Ama zamanla bunu aşacaktır.

Galatasaray için çok önemli bir üç puan oldu.Ama şunu unutmamak lazım.Çok iyi bir ekip olan Bursaspor takır takır geliyor.Gelene gidene üç atıyorlar.Bu serileri devam eder mi bilmem ancak Beşiktaş’ın da birkaç maç almasıyla lig daha da zevkli hale gelebilir.

Fırat Aydınus ; İstanbul Belediye-Fenerbahçe maçında beni hayal kırıklığına uğrattı diyebilirim.
Ya maça tam konsantre olamadı.Ya da bazı pozisyonları ters yorumladı.
Yorumumu bu şekilde yapıyorum çünkü Fırat Aydınus’ta son bir-iki maçta iyiye giden bir durum vardı.Genel itibariyle bu sezon çokta formda değildi.Ancak bana göre zorluk derecesi yüksek olmayan bir maçı iyi idare edemedi.Umarım bundan sonra çok daha iyi bir Fırat Aydınus görürüz.