19 Mart 2010 Cuma

Savaşkan İlmak Röportajı...

Jaglersport.com köşe yazarı Sayın Savaşkan İlmak ile güzel bir söyleşi yaptık. Ligin gidişatı,Milli Takım ve Beşiktaş'tan konuştuk. İyi seyirler...

Umut Can ÜNER:Savaşkan Hocam röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim.
Savaşkan İLMAK: Ben teşekkür ediyorum; haydi rastgele :)

Üner:Öncelikle Beşiktaş ile başlayalım isterseniz. Beşiktaş’ın sezona kötü başlamasının nedenleri neydi size göre?

Sİ: Çifte kupanın ağırlığı belki de… Geçtiğimiz sezonun ortalarına dönersek, neredeyse havlu atmış bir Beşiktaş ve oldukça zayıf gözüken şampiyonluk olasılığı vardı; ama Beşiktaş deyim yerindeyse bir mucize gerçekleştirdi ve hem ligde hem de kupada mutlu sona ulaştı. Elbette bu depar sürecinde hem psikolojik açıdan hem de fiziksel olarak tüm gücünü kullandı. 2009-2010 sezonu başlarken de adeta, 100 metre yarışını birkaç dakika önce tamamlamış bir atlet gibiydi… Tükenmiş görünüyordu. Bunu doğal bulmuyorum; üst düzey bir takımda, yaz dönemi çok daha verimli geçirilmiş olmalıydı. Halbuki geçtiğimiz yaz, Beşiktaş’ın gündeminde yeni sezon hazırlığından çok Mustafa Denizli’nin Çeşme’den İstanbul’a dönüp dönmeyeceği sorusu vardı…

Üner :Peki nasıl toparladı bu takım en büyük faktör neydi ?

: Yine Mustafa Denizli diyeceğim… O ne derece konsantre oluyorsa takımı da aynı düzeyde lige katılıyor… Fakat, böyle bir değerlendirmede gerçekten bilimsel ve adil olmak istiyorsak şunu söylemeliyiz: Beşiktaş, düşüş içinde olduğu dönemlerde de aslında derli toplu oynuyor. Özellikle savunma hattı, Gökhan’lı Recep’li günlerdeki gibi güven veriyor. Yanlış anımsamıyorsam 1989-90 sezonunda takım 34 maçta 20 gol yemişti. Ligin son çeyreğinde olmamıza karşın siyah-beyazlıların henüz 15 gol yemiş olması, savunma hattındaki başarının şimdiki göstergesi. Bakıyoruz, bu sezon Beşiktaş’a en yakın performansı Kayserispor göstermiş ve o da 21 gol yemiş… Kısacası, kolay gol yemeyen ve “yenemediğinde yenilmemeyi başaran” Beşiktaş, şimdi eni konu toparlanmış gözüküyor; ama yol bitti mi? Hayır… Ve bu sezonun finali geçen yıldan daha çekişmeli olacak…


Üner :Mustafa Denizli hakkındaki görüşleriniz neler?

: Galiba buraya kadar söylediklerimin önemli kısmı Mustafa Denizli’ye de gönderme yapıyor; O, Türk futbolu için önemli bir referans. Futbolda nereden nereye geldiğimizi, neler yaşadığımızı ve daha neler başarabileceğimizi gösteriyor bize. Profesyonellerin bu tür bağlılıklarını vurgulamaktan çok hoşlanmam ama biliyorum ki Denizli çok iyi bir Beşiktaşlı. Dümende O’nun oturması bir Beşiktaşlı olarak -zaman zaman neyi, niye yaptığını anlayamasam da- bana güven veriyor. Tanrı Denizli’ye sağlık versin…

Üner :Sayın Denizli için kahin, ballı vb. gibi sıra dışı ifadeler kullanılıyor basında kimi zaman. Mustafa Denizli gelecek sezon da devam etmeli mi?

: Kahinliği, istatistiği iyi okumasından. Bu işi bir de Yanal iyi yapıyor. Gelecek yıl içinse önce sağlığı iyi olmalı. Tabii Denizli’nin tepede bir başına başarı yaratması olanaksız. Bu bakımdan Denizli ile Demirören arasındaki ilişkide hatlar daha net çizilmeli. Bu önerim, menajerliğin Beşiktaş kulüp kurgusu içinde yeniden ele alınması bağlamında düşünülebilir. Sözünü ettiğim hatların belirgin olması durumunda “başarıyı yinelemek” neden mümkün olmasın ki? Değişiklik zamanı mı? Aylar önce Milli Takım’ın Fatih Terim konusunda izlediği -bana göre- kusurlu yoldaki gibi “Önce kralı devirelim; gerisini sonra düşünürüz!” tavrı çok riskli. Denizli elbette Beşiktaş’ın son hocası olmayacak, O’ndan sonra da Beşiktaş kendisine yaraşır bir hoca bulacak; ama süreç profesyonelce yönetilmeli. Beşiktaş maddi ve manevi açıdan zarara uğratılmamalı. Burada bir nokta da “vefa” duygumuza değiyor ve şimdiden çok kesin biçimde söyleyebiliriz ki Mustafa Denizli, Beşiktaş’tan kırgın gönderilmeyi hak etmeyecek biri…

Üner :Yıldırım Demirören hakkında neler düşünüyorsunuz? Yeniden başkan seçilmesi ve Beşiktaş’ın geleceği hakkında endişeleriniz var mı?

: Yeniden Başkan seçilmesi hakkında Demirören’e ve sevenlerine “Hayırlı olsun!” diyorum… Tüm duyarlı Beşiktaşlılar gibi ben de bugüne dek kulübe kattıklarından ötürü kendilerine minnet duyuyorum; fakat kulübün mali tablosunun kötüye gidişini de önemsiyorum. Ortada bir manzara var: Her geçen gün borç bataklığına biraz daha gömülen bir kulüp ve her geçen gün biraz daha fazla alacaklı hale gelen bir başkan… Peki, bu vakanın hangi yakası iyi durumda gösterilebilir? Biliyoruz ki iyi kulüpler, güçlü takımlar, sağlam mali yapılardan doğuyor. İstisnalar vardır elbette; ama onlar da uzun ömürlü olamıyorlar. Öte yandan bugüne dek biraz da Çarşı grubunun popülerleşmesiyle tribün renkliliğini artıran Beşiktaş’ta bu renkliliği yok edecek baskıcı uygulamalara yönelim olması hoşuma gitmiyor. Gerekçesi ne olursa olsun, demokrasi hiçbir ortamda kısıtlanmamalı. Beşiktaş kültürünün böyle kısıtlayıcı yaklaşımlara zaten elverişli olmadığını düşünüyorum. Bunu yalnızca kendi adıma, sade bir Beşiktaşlı olarak söylüyorum. Galiba daha iyi seçenekler düşünmek içinse gelecek kongreyi beklemek lazım ve o güne dek de Beşiktaş için yapılacak en iyi şey, seçilmiş Başkan’a her iyi adımında destek olmak. Yanlışları, başarısızlıkları bir köşeye kaydetmek de bir bu kadar önemli. Sonuçta üzülerek söylüyorum ki endişelerim var…

Üner : Ligimize bakarsak Ankaraspor olayı ile ilgili bir ivme kaybetti ligimiz diye düşünüyorum. Şimdi de Diyarbakırspor durumları var. Siz neler düşünüyorsunuz ?

: Size katılıyorum; Ankaraspor vakasından sonra ligimiz 18’de 1 oranında ivme kaybetti. Üstelik Ankaraspor bir bakıma benim eski mahallemin takımıydı. Tuhaf olan, bir kulübü bu hale getirenlerin -onlar her kimse işte- yaptırıma uğramaması. Böyleyken, insanlar gelecekte aynı kusuru işlemekten korkarlar mı hiç?.. Diyarbakırspor olayı ise tamamen farklı bir durum. Ben, konunun düğüm noktasında Diyarbakırspor yönetiminde söz sahibi olan kişilerin bulunduğunu düşünüyorum. Onlar eğer dürüst olursa, ikna güçlerini kullanabilirse sorunların çözümü kolaylaşır. Fakat özeleştiri yapmayan, sadece suçlayan ve “karakolda doğru söyleyip mahkemede şaşan” tutumlar sorunu çözmez, tersine tırmandırır. Geçtiğimiz hafta Jagler Sport’taki yazımda “Diyarbakırspor benim için sadece bir futbol kulübü; ötesi yok. Ne fazladan müsamahayı ne de özel bir antipatiyi hak ediyor benim gözümde…” derken de bunu kastediyordum. Kurallara uymalı, kuralların gerektirdiği sonuçlara saygı duymalı Diyarbakırspor. Kendi yazgısını kendisinin çizdiğini kabullenmeli en başta.

Üner :İpi kim göğüsler bu sene? Fenerbahçe yarıştan koptu mu sizce?

: Bunu söylemek için çok erken. Fenerbahçe’de ligin gidişini değiştirecek oyuncular var. Ama bir bakıma inisiyatifi kaybettiler; Fenerbahçe’nin kaderine başka takımlar karar verecek. Beşiktaş, önümüzdeki üç haftayı kayıpsız atlatması durumunda zirvenin en güçlü adayına dönüşebilir. Üstelik siyah beyazlılar, bu üç haftada Kasımpaşa, Eskişehir, Ankaragücü gibi gücü sınırlı takımlarla karşılaşacak. …

Üner :Gittiği her takıma başarı getiren Ertuğrul Sağlam Bursaspor ile şampiyonluğa koşuyor.
Bunu başarabilirler mi?

: Bursaspor’un şampiyonluğunu sürpriz saymayacak kişiler çoğalmış gözüküyor; ama ben, Ertuğrul Sağlam’ın şampiyonluğa erişmiş bir takımın teknik direktörü olmasını çok istememe rağmen, bu olasılığı Bursa’da gerçekleştirebileceğine fazla ihtimal vermiyorum. Dilerim bunu ileride Beşiktaş’ta başarır. Şampiyonluk için asıl favorim ise Galatasaray. İnanın, sizi sevindirmek için bunu söylemiyorum; takımınızın olağanüstü ofansif potansiyeli ve sakatlara rağmen direnmiş, yarıştan kopmamış olması, tabii bir de Rijkaard faktörü böyle düşünmemde etken.

Üner :Beşiktaş neden sabır göstermedi Ertuğrul Hoca’ya ?

: İç dengelerle ilgili bir durumdu. Ertuğrul’un Beşiktaş’a teknik direktör olduğu dönemde, orduda terfi bekleyen generaller gibi Beşiktaş’ın kapısında teknik direktör olmayı bekleyen daha deneyimli Beşiktaşlılar vardı. Ziya ve Samet mesela. Ertuğrul, bu iki güçlü adayı eleyerek koltuğa oturdu. Demirören’in toleransları da böylece daralmış oldu. Ertuğrul, tıpkı Galatasaray’da Bülent’in gelişi gibi, az zamanda olağanüstü şeyler başarma zorunluluğu ile takımın başına geçti. Ve mesela Aziz Yıldırım’ın Daum’a gösterdiği sabrı Yıldırım Demirören Ertuğrul’a gösterebilseydi, ikinci sezonda çok şey değişebilirdi. Sanıyorum ki şimdi İbrahim Yazıcı bu toleransı gösterme şansına sahip ve Ertuğrul da önündeki daha geniş alanı kullanıp depar atıyor. Beşiktaş’ta Ertuğrul olayını tribünle Ertuğrul arasındaki bir olay olarak görmüyorum. Yönetimle kulübe arasında yaşandı ve bitti. Biz, “tadı damağımızda kaldı” demekle yetiniyoruz…

Üner :Ankaraspor düştü , Diyarbakırspor ‘ a da bu saatten sonra düştü gözüyle bakılıyor. 3. kim olur?

: Diyarbakırspor’un düşüşüne kesin gözüyle bakmayanlardanım; konu politikleştikçe olasılıklar da değişiyor tabii. Kendine çeki düzen vermezse Denizlispor düşecek bir diğer takım olabilir. Hakan Kutlu’yu Ankara’dan tanıyorum, tam bir cengâverdir. Son haftaya kadar teslim olmayacaktır; ama yine de takımı, lige tutunmak için O’nun kadar arzulu görünmüyor.

Üner :Euro 2016 için bu ülke hazır mı size göre?

: Hayır, hazır değiliz. Hazırlık düzeyimizi ve şansımızı şu anda %10 düzeyinde görüyorum. Futbol mentalitesi açısından bakarsak Terim’in bıraktığı yerdeyiz; ne daha ileride ne de daha geride… Futbol kültürü açısından bakılınca Diyarbakır sözün bittiği yer ve biz orada bir yerdeyiz işte… Organizasyon ve tesisler açısından bakınca da şimdilik her şey kağıt üstünde görünüyor. Evet, internette dolaşan hayali stadyum fotoğrafları, birer photoshop harikası; ama ya finansman, proje, inşaat… Bütün bunlar için devlet garantisi var; fakat UEFA sadece kağıt üstündeki garantiye itibar etmeyecek. Üniversiade-2011 Erzurum için de durum neredeyse aynı. Bir Erzurumlu olarak sözü oraya getirmeyi özellikle istiyorum; çünkü büyük organizasyonlara hakikaten büyük çapta, topyekün hazırlanmak gerektiğini düşünüyorum. Hem Euro 2016’ya hem de Üniversiade-2011’e somut adımlar atmak için önümüzde kritik bir bahar mevsimi var. Futbolcular sezonun son düzlüğünü koşarken Türk futbolunu yönetenler de onlar kadar iyi koşarsa Mayıs ortasında Avrupa finallerini alma şansımız % 30-40’lara yükselebilir. Öte yanda İtalya ve Fransa’nın rakip olduğunu unutmamak gerek. Bunlar, çok köklü gelenekleri olan futbol ülkeleri ve özellikle İtalya, turnuvayı almayı bir yenileşim projesi başlatabilmek hayaliyle daha çok istiyor. UEFA’nın da İtalyan restorasyonu olasılığına sıcak baktığını sezinleyebiliyoruz…

Üner :Hiddink milli takımımızda neleri değiştirir?

Sİ: Guus Hiddink gibi düşünmeye çalışalım; O’nun önünde tek seçenek var: Takımı hızlı biçimde gençleştirecek ve bu operasyonla eş zamanlı olarak 2012’ye gidiş yolunda işini aksatmayacak. Koşan ve 90 dakika gol arayan bir takım yaratmaya çalışacak çünkü. Çalışan makinanın dişlilerini, motoru durdurmadan değiştirecek deyim yerindeyse. Öte yandan Hiddink’in, kendisinden bekleneni çok iyi bildiğini düşünüyorum. O’ndan, O’nun en iyi yaptığı işi bekliyoruz: Hücum zenginliği olan, gösterişli futbol oynayan ve pes etmeyen bir takım… Bunlar, Milli Takım’ın Terim’den devreden karakteri ile örtüşen özellikler. Hiddink, büyük olasılıkla bunu ileriye götürecektir. Yardımcıları nasıl bir performans gösterecek, elbette bu da önemli. O bağlamda, mesela Tugay’ın Galatasaray alt yapısının başına değil de Hiddink’in yardımcılığına getirilmesini dilerdim ben. Böyle düşünmemin nedeni Oğuz’u beğenmemem değil, Milli Takım’daki lejyonerlerimizin çokluğu. Hollandalı teknik adam, neredeyse yarısı Avrupa liglerinde oynayan bir takımla çalışacak. Kimseye, bir şey kanıtlamak zorunda olmasa da bu, esaslı meydan okuma gerektirecek bir durum…

Üner :Önce 2012 Avrupa Şampiyonası sonrasında Dünya Kupası 2’de 2 yapabilir miyiz?

: Hayalden kim ölmüş ki, biz ölelim… Şaka bir yana, yükselen futbolumuza yeni bir eşik atlatmak istiyorsak en iyi fırsat 2012 olacaktır. Kulüplerimizin gelecek iki yıl boyunca Avrupa arenasında gösterecekleri başarı -veya başarısızlık- da bu bakımdan önemli. Yani bu başarı veya başarısızlık, hem sonraki turnuva için kayda değer bir ipucu verecek hem de zaten başarılı veya başarısız olma durumunun bizzat kendisini oluşturacak…

Üner :2012 grubumuzu nasıl değerlendiriyorsunuz? Her şey istediğimiz gibi mi yoksa bize mi öyle geliyor?

: Zorlu bir grup… Almanya’yı alt etmek mi, Belçika ve Avusturya gibi futbolu bilen ülkeler karşısında fire vermemek mi, yoksa Azerbaycan ve Kazakistan gibi tüm turnuva boyunca birkaç prestij puanı için savaşacak ve o uğurda her şeyi deneyecek takımların çelmesine takılmadan yürümek mi zor? Hangisi daha zor? Grubumuzda bu sorunun yanıtını arayacağız. Ciddiyeti elimizden bırakacağımız tek maç bile bizi hedeften saptırabilir. Bu bakımdan işi zor görüyorum. Elbette Almanya’nın da işi çok zor olacak. Türkiye, Azerbaycan ve Kazakistan’a bakıp, Türk üçgeninde ne yapacaklarının hesabını tutuyor şimdi Almanlar… Ben, bu gruptaki şansımızı Türkiye’de oynayacağımız Almanya ve deplasmanda oynayacağımız Belçika, Avusturya maçlarının belirleyeceğini düşünüyorum. Bu üç karşılaşmadan çıkaracağımız 7 puan bizim için feneri yakabilir…

Üner :Peki Savaşkan Hocam son soruma geçeyim var mıdır futbolun adaleti :) ?

: Var elbette; olmasaydı, bu kadar sever miydik futbolu : ) Hem futbolun adaleti olmasaydı Cim Bom Bom hala zirveye ortak olur muydu?..
Üner: :)

Üner:Teşekkür ederim bana zaman ayırdığınız için..

: Ben teşekkür ediyorum. Yazılarını dikkatle okuduğum, Galatasaray’ı daha yakından tanımak adına referans saydığım bir yazar arkadaşımla söyleşmek benim için büyük zevkti…

Yasal Uyarı:Röportaj kaynak belirtilmeden kullanılmamalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder